İnanç Kızılkaya Kaya


Yakında Küçükler Yine Bize Soykırım Uygulayacak,

Bakterilerin ve Mikropların bize karşı savaşı o kadar acımasız ki, 1300 yılında ?Kara Ölüm, Veba.(Yersinia pestis)? bakterisi fareler, pireler tarafından kolayca yayılmış ve o zaman dünya nüfusunun tam üçte birini yok etmişti. 150 yıl süren bu soykırımda


Yakında Küçükler Yine Bize Soykırım Uygulayacak,

 

Bakterilerin ve Mikropların bize karşı savaşı o kadar acımasız ki, 1300 yılında ?Kara Ölüm, Veba.(Yersinia pestis)? bakterisi fareler, pireler tarafından kolayca yayılmış ve o zaman dünya nüfusunun tam üçte birini yok etmişti. 150 yıl süren bu soykırımda sokaklar hasta ve ceset kaynıyordu.

 

Yakın tarihimizde bildiğimiz salgın hastalıklar listemizde Aıds, Kolera, Tifo, Kızamık, Çocuk felci, çeşitli isimler ile anılan Grip vakaları ilk aklımıza gelenler. Antibiyotiklerin görevi, belli bir mikroorganizma istilasına karşı başka bir mikroorganizmayı öldürücü silah olarak kullanmaktır. Bunu doğal antibiyotikler denilen, doğada bitkilerde olan antibiyotikler ve sentetik antibiyotik diye ikiye ayırmalıyız. Sentetik Antibiyotik 1928 yılından beri hayatımızda. Kısacası insan yaşam tarihine bakacak olursak, çok yeni bir ilaç.

 

Mayıs 2016 yılında ekonomist Jim O´Neill İngiliz hükümeti adına kendini geliştiren mikropların sonuçlarına ilişkin bir rapor koydu. Buna göre, dirençli patojenlerin 2050 yılına kadar her yıl on milyon insanin ölümüne sebep olacağını vurguladı. (Çok iyimser bir rakam diye düşünüyorum. Gerçek bunun en az beş katı olacaktır. )

 

Amerika Birleşik Devletleri´nde Klebsiella enfeksiyonlarına artık antibiyotik fayda etmiyor. Aslında artık bir çok hastalığa karşıda fayda etmiyor. Ameliyathanelerde, hastanelerde sık sık kullanılan antibiyotiklere karşı mikroorganizmalar doğal direnç zaten gösteriyordu fakat sonradan da direncini artıracak şekilde kendilerini geliştirdiler.

 

Antibiyotikleri vücudumuzdaki bakteriler ile savaşımında biz kendi bağışıklık sistemimizi devreye sokmadan her ufak soğuk algınlığında bu ilacı almamız sonucunda, bağırsaklarımızdaki iyi huylu bakterilerimizi de kaybettik. Sonucu hala tartışmalı olsa da, beyine ?Doydun, yeter yeme artık sinyali gönderen bakterilerin ölmüş olmasından dolayı obezitenin arttığından tutun da bağışıklık sistemi tembelliğine kadar her türlü yan etkisini görmemezlikten gelip, mucize ilaç diyerek kendimize baş tacı yaptık. Tamamen verilen süre boyunca alınması gereken ilacı bitirmeyen hastalar sonucunda da, sağ kalan bakteriler direncini artırdı ve ilaçlar etki etmemeye başladı.

 

Eğer vücudumuzun bakterilere karşı savaşını bir satranç oyununa benzetirsek eğer,

Piyonlar; derimiz ve yetenekleri.

Filler ve atlar; Mukoza zari,  fagosit ve lenfosit isimli akyuvar hücreleri.

Vezir ve kale ; Fagositler, Antikorlar ve T hücreleri.

Şah ise biziz.

 

Şimdiye kadar ki satranç oyununda ne bakteriler mücadeleyi bıraktı ne de biz. Fakat bizim onlar kadar akıllıca hamle yaptığımız tartışılır bir konudur. Çünkü ticari kaygı ile sentetik antibiyotikleri bu kadar kolay kullanmamız uzun vadede düşmanımıza avantaj kazandırmıştır. Bu ilac firmaları kazanç krizlerini o kadar artırmışlardır ki, ürettikleri antibiyotiğin aslında beşte birini üretmiş olsalar dünyadaki bütün insanlara yetecek. Fakat onlar ihtiyacın tam beş katını üretiyor, geriye kalan yüzde seksenlik üretimi de bizlere besin olarak kullandığımız hayvanlara yedirerek zorla da olsa yine bize antibiyotik vermiş oluyorlar.

 

İşte bu kadar çok antibiyotiğin vücudumuza girmesi sonucu, bağırsaklarımızda bulunana iyi huylu bakteriler ölüyor, vücudumuzun savunma sistemini çökerek, çabuk hasta olup, geç iyileşiyoruz.

 

İyi o zaman bizde daha etkili antibiyotik üretelim diye düşünenler için kötü bir haberim var. Son 35 yıldır yeni antibiyotik üretimi yok. Önümüzdeki 40 yıla kadar da etkili bir antibiyotik üretilemeyeceğini söylemek isterim. Sebebi ise, tamamen yeni antibiyotik bulamama, bildiğimiz bütün yolları denemiş olmamız.

 

Bakterilerin bu satranç oyununda gözlerimize sinsice bakıp, ellerini ovuşturarak ? Şimdi Şov Zamanı Bende ! ? dediğini duyar gibiyim.

 

Özgün Makale ve Çeviri ; İnanç Kaya