DUYGU KARAHASANOĞLU


SOHBET AKŞAMLARI 

Büyükbabamla sohbet etmeyi çok severdim.


                                             SOHBET AKŞAMLARI     

 

                      Büyükbabamla sohbet etmeyi çok severdim. Her akşam dini sohbetlerimiz olurdu. Büyükbabam menkıbelerden anlatarak, daha sonra soru cevap şekline geçerdi. Öğretmen oluşu dini sohbetlerimize bir başka şekil verirdi. 

Akşam namazından sonra masanın etrafına toplanır, çaylarımızı yudumlarken akşam sohbetine başlardık. Akşam sohbetlerinde büyükbabam ve kardeşim olurdu. Annem ara sıra bize katılırdı. 

Saat yelkovanları 23.00 gösterdiğinde büyükbabam; “bu akşamda bitti. İnşallah yarın akşam devam ederiz.” Dedikten sonra odasına çekilirdi. 

Büyükbabam bazı akşamlar kendi yaşantısından anlatırdı. Tabii kendi yaşantısını anlatmasında ben ve kardeşimin ısrarları büyüktü. Büyükbabam çocukluğunu ve gençliğini fazla anlatmazdı. Ancak ben ve kardeşim ısrarla anlatmasını ister. Onun hakkında daha çok bilgi edinmek isterdik.  

Bir akşam masa etrafında yine toplandık. Çay demlendi. Tabaklara pasta konuldu. Büyükbabam söze başlamadan önce ben söz aldım. “Büyükbaba, üç aylarda yada kandil akşamlarında neler yapardınız?”

Deyince büyükbabam önce bana baktı sonra gözlerini kapattı. Derin bir nefes aldı. Bir müddet sessizlik oldu.

Çayından bir yudum içti. Kardeşime dönerek; “Fatma hanım, sen ne diyorsun? Bu akşam, Duygu hanımın sorusunu mu yanıtlayayım?” 

Büyükbabam tüm torunlarına ismin yanında hanım yada bey kullanırdı. 

Büyükbabam derin bir nefes aldıktan sonra anlatmaya başladı. “babamı üç yaşındayken kaybettim.  Babam imamdı. Üç amcamda hafızdı. Aynı zamanda üçü de öğretmendi. Dedem Maçka’nın ilk müftüsüydü. Kızım belki duymuşsunuzdur. Mehmet Ali Efendi. Fehmi amcamın oğluyla aynı yaşta sayılırdık. Bildiğiniz gibi Ramazan ayı her yıl on gün aşağıya gelir. Kış ayıydı. On-on bir yaşlarındaydım. Kuzenimde aynı yaşlardaydı. Fehmi amcam, eve gelip; “bu gece Kadir gecesi. Her ikiniz de,  benimle geleceksiniz.” 

Ben bir şey söyleyemedim. Yatsı namazını kıldıktan sonra ben amcam ve kuzenim evden çıktık. Köyün tepesi sayılabilecek bir yere gittik. Amcam, her ikimize de Kuran- Kerim verdi. Gaz lambasını önümüze koydu. İlk ayeti okumaya başladık. Hafız amcam  ezberden okuduğundan her defasında sayfayı çevirin diye ikaz ediyordu. 

Soğuktan titriyor ancak bir şey söyleyemiyordum. Kuzenimde benim gibi üşümüş fakat babasına durumu anlatacak kadar cesur değildi. Amcam birkaç kez lambaya gaz doldurdu. Bir ara ayetleri hep okuyacak mıyız diye sorduğumda, amcam, sayfayı çevir karşılığını verince okumaya devam ettim. Bir yandan soğuk, bir yandan rüzgar. Sesimizi çıkarmadan okumayı sürdürüyorduk. Sabaha kadar orada kaldık. Bütün geceyi Kuran okuyarak geçirdik. Amcam hafız olduğundan şikayet etmemize fırsat vermemişti. Sabah ezanı okunurken amcam yüzüme baktı. Sonra önümdeki Kuranı Kerime. “aferin Niyazi, geri kalsan da, okumanı beğendim. Ama çok çalışacaksın. Bundan böyle bu tepeye sık sık gelip Kuran okuyacağız.” Dedi. Yılın belli ay ve günlerinde hafız amcamla köyün yüksek tepesine çıkıp, Kuran okuduk. Ne soğuk hava bizi engelledi, ne de yağmur.”                           

                    Uzun yıllar devam eden akşam sohbetlerimiz büyükbabamın 2000 yılında vefatıyla sona erdi. Büyükbabam gönül dünyamı açtıkça açtı. Ufkumu her daim açık tuttu.