DUYGU KARAHASANOĞLU


KUL OLMAK!

Bilende bilmeyende konuşunca, nasıl bir bilgi kirliliğine, hepimiz tanık olduk. Gerek sosyal medyada gerekse toplu taşıtlarda ahkam kesenlerin nasıl bilgi kirliliği yarattığı malum!


                                            KUL OLMAK! 

                        Bilende bilmeyende konuşunca, nasıl bir bilgi kirliliğine, hepimiz tanık olduk. Gerek sosyal medyada gerekse toplu taşıtlarda ahkam kesenlerin nasıl bilgi kirliliği yarattığı malum!

Doğru bir tanedir. Doğruya, doğru demek, bir insanlık görevidir. 

Yanlışa, doğru demek dilsiz şeytandır.

Dilsiz şeytanlar, bugüne değil, geleceği de, yok etmektedir. Bir çok sözler havada uçuşur. Bir çok sözler; yalan yanlışa karışır. Doğruyu, içinden bulup çıkartmak insanlık görevidir. 

Mide yerine beyinler çalışmalıdır. Her kim menfaat doğrultusunda yanlışa doğru diyorsa, o insan kula, kul olandır. 

Kula kul olanda hiçbir zaman doğruyu göremez. Gerçekler menfaat doğrultusunda saptırılırsa, toplum büyük yara alır. Bu yaranın telafisi olmaz. 

                         Dünya, oyalanma yeridir. Belli süre yaşadıktan sonra terki diyar edilecek, bir imtihan yeridir. Sanırım bunu bilmeyeniz yoktur. Bilmeyen de, sorsun soruştursun ve öğrensin. 

Cepli kefen olmadığı gibi yakasız bir gömlekle, o çok sevdiğin yalan dünyadan çekip gideceksin.  Hırs, kıskançlık, kin, kibir ne için? Tüm bunlar insanlar için olmaması gerekenlerdir. Ne yazık ki, bir çok insanda bunlar görülmektedir. 

Menfaat uğruna kula, kulluk yapılıyorsa, söyleyecek söz kaldı mı?!

Her kim, kula kul oluyorsa, o insanın insanlığından söz edilebilir mi?

Allahu Teala, Zâriyât Sûresi’nin 56. ayet-i kerimesinde:

            “Ben cinleri ve insanları, ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.” buyurarak insanların hangi maksatla yaratıldığını haber vermektedir.

Bir başka âyet-i kerimede de:

            “Ey îman eden kullarım! Şüphesiz, Benim arzım geniştir. O hâlde yalnız Bana kulluk edin.” (Ankebût, 56)  buyurdu. 

            Kılınan beş vakit namazın her rekâtında  “(Rabbimiz) Ancak Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım isteriz” (Fâtiha, 5) 

  “Hazret-i Mûsâ, Tûr Dağı’na çıkarken, bir zât yolunu keser ve;  “Ey Musa, içimi kemiren bir soru var ki, cevabını bilmezsem bana hiç rahat yok. Cenâb-ı Hakk’a sorar mısın; ben cennetliklerden miyim, yoksa cehennemliklerden miyim?”

 Adamın ısrarı üzerine, Hazret-i Musa; “tamam” demiş.

 Hazret-i Musa,  Tûr-i Sînâ’dan dönüşünde adamı bıraktığı yerde bekler, görmüş. 

  Hazreti Musa; “Rabbim buyurdu ki: Söyle kuluma, o cehennemliklerden…”diye söze başlamış.

Adam  birden canlanmış, heyecanlanmış, çığlık atmış ve oynamaya başlamış. Adamın bu hâlini gören Hazret-i Musa şaşırmış ve sormuş; “bu, ne  hâl?”

Adam, bunun üzerine yine sormuş; “Ne dedi ya Musa, ne dedi?»

Musa –aleyhisselâm tekrarlamış; “Söyle o kuluma, o cehennemliklerden...” deyince;    

“Rabbim benim için böyle mi dedi?  Rabbim bana, “Söyle o kuluma” dedi mi? Rabbim bana “Kulum” dedi mi?!»

 Hazret-i Mûsâ; “Evet, böyle dedi.”deyince adam  tekrarlamış; “Ya Musa! Madem ki, Rabbim bana kulum demiş; beni ister cennetine, ister cehennemine atsın, mühim değil…”

Adam, Hz. Musa’nın yanından güle oynaya ayrılmış. Onun bu tavrı üzerine de Rabbimiz artık o adam için; “Madem ki benim için kulluğunu böylesine başına tac etti ve şeref bildi, öyleyse o artık cennetlik bir kulumdur..” buyurmuş.