KAMBUR KÖPRÜ
Zamanla her şey değişir, sözü ne kadar doğrudur. İnsanlar gibi yerleşim yerleri de değişir. Her şey başkalaşır. Aynı yer, ancak değişimden nasibini almıştır.
Bir at, aynı meydan da, kırk yıl oynamaz. Ya at ölür ya meydan yıkılır.
Benimde anlatmak istediğim aynı budur. Tarihi parke taşlı kemerli köprü, zamana yenik düşerek yıkıldı.
Köprünün her iki ayağı derenin içinde olsa da, bir çok olaya tanıklık etmişti. O köprü nice insanları, karşı kıyıya geçirip, işlerini gömüştü.
Köprü, derenin üzerinde inci gerdanlığı gibiydi. Köprünün her iki yanında insan beline kadar, taştan yapılmış, korkuluk vardı. At arabasının geçeceği kadar genişti. Parke taşları, muntazam dizilmişti.

At arabalarının geçişi sırasında çıkardığı ses, köprünün bir taşında saklıydı. Kimi atıyla, kimi yaya, olarak geçtiği tarihi köprü bir çok olaya tanıklık etmişti.
Gece gündüz hizmete amadeydi. Ne insanlar, köprüden geçti, ne insanlar köprü üzerinde oturup sohbet etti.
Dönemine göre bir çok olaya şahitlik etti. Bir çok sevdalıları buluşturdu. Bir çok dertliler köprüden geçip gitti.
Gecenin karanlığında köprü üzerinde buluşan sevdalılara, ihanet etmedi. Onlarla arkadaşlık yapıp, gün açımına kadar konuşmalarını dinledi. Sırlarını kimseye ifşa etmedi. Sohbetlerini hiç kesmedi. Hep dinledi, hep dinledi.
Derede kilim halı yıkamak isteyenler, yine bu köprüden geçti.
Annem yaz mevsimin gelmesiyle, evde ne kadar kilim halı varsa, yıkamak için dereye giderdi. Kemer gibi olan köprüden geçip, dereye ulaşırdı. Köprünün her iki ayağının altında ve yanında, yıkanan kilim ve halılar, etrafta ki büyük taşlar üzerine kurumaları için serilirdi.
Büyük taşlar, kilimlerin kuruması için özel yapılmış gibiydi. Kilim ve halılar kurumaya bırakılırken yemek faslı başlardı.
Tuzlu hamsiden yapılan ekşili yer sofrasının baş köşesinde yerini alırdı. Haşlanmış patates, peynir, zeytin, domates, salatalık, soğan, biber, ekmek de, ekşilinin etrafında kendilerine yer bulurdu. Poğaça, kek, sofranın kenarında hazır beklerdi. Bir başka bekleyen de, derenin içinde soğumaya bırakılan karpuzdu.
Piknik tüpünde kaynayan çay, bardaklara dökülürken etrafına yaydığı koku, ekşilinin kokusuna karışırdı.
Güneş batmaya hazırlanırken, kuruyan kilimler, halılar özenle katlanırdı. Yer sofrasında arda kalan yiyecekler, piknik sepetine çoktan yerleştirilirdi.
Artık eve dönme zamanıydı. Derenin inci gerdanı kemer köprü, bir kez daha hizmet etmenin gururunu yaşardı.
Bu tarihi köprü 1990 yılında ki, sele dayanamadı. Derenin azgın ve çamurlu sularına karıştı. Yerine yenisi ne yazık ki, yapılmadı, yapılamadı!