ismet eyüboğlu


ANILAR

ANILAR


-ANILAR

Kendi köyümü anlatıyorum.İyi anlatmam lazım, bir bütün olarak, geçmişini , 

bugününü .Öyle sadece kolunu, bacağını değil, ne biliyorsam, ne yaşamışsa,

onu.Duygusal da olmam gerek.Fakat aşırı değil.Aşırı duygusallık adamı öznelliğe götürür,

fazla öznellik de gerçekçilikten uzaklaştırır.Her durumda gerçekçiliğe sadik kalmam

gerekir.Köy bir bütündür, bir organizmadır, bir yaşam alanıdır, herkes beraber nefes alır,

beraber canlıdır. 

İsmail abi bana önemli bir ders verdi, ondan sonuç çıkararak,işe başladık.

Kimimiz cami inşaatında Hayri ağaya yardım ederek,kimimiz , Harmancıktan yukarı

malzeme diğer insanlarla beraber taşıyarak, çorbada bir avuç tuzumuz

olsun istiyorduk.Hayri usta önemli bir ustaydı.Marangozdu, eski ahşap işlerini

çok iyi bilirdi. Caminin tavanını o yapıyordu, bugün hala duruyor,  görmek isteyen 

görebilir.

Öbür yandan köye su da getiriliyordu.Köyün yakınındaki bir ormandan ,Büyük

Irmaktan.Mükemmel bir su.Ta köyün bir başından öbür başına kadar. İşçiliğini de 

Caner ağa yapıyor. Güçlü kuvvetli adam, tuttuğunu koparır, fakat verdiğin sözde 

duracaksın,parasını zamanında ödeyeceksin.

Köyün tarihi eskidir, tahminen yedi sekiz yüz yıla dayanır.Köyde halen Bağdatlıoğulları,

Kavazoğulları,  Ayşeoğulları, Haticeoğulları, Nasifoğulları, 

Haliloğulları, Eyüboğulları, Çubukcuoğulları, Mustafaoğulları, Durmuşoğulları gibi sülaler ,

kabileler vardır.Bunlar tahminen bin beş yüz yıllarından sonra Osmanlı'nın yerleşme

politikasıyla güney doğudan gelip buralar yerleştirilen aşiretlerden oluşmuş topluluklar.

Yani köyümüz eski bir Hıristiyan köyü değildir, bir Türk , bir Müslüman köyüdür. 

Köylü kendi işini kendi olanaklarına halledip gidiyordu.Devletin bir katkısı yoktu

Bir gün bir tatsızlık yaşandı.

Su yolu açılırken belli yerlerde depolar yapılıyordu, oralara da vanalar takılıyor.

Bu vanalar da birisine teslim .ediliyordu.O birisi de Osman hocaydı.Osman 

köyün öğretmeniydi.Aynı zamanda Kuseraliydi, kendisi bir müddet gurbete 

gitmiş, bir iki yıl kadar gurbette kalmış, kalaycılık öğrenmiş, sonra da dönmüş

köye gelmiş, bu sefer de okula yeniden başlamış, öğretmen okuluna gitmiş, 

okulu bitirdikten sonra da bir yurt gezisine katılmış, dönüşte de atanması kendi 

köyüne yapılmış bir öğretmen. Köydeki dört öğretmenden biri.Yakup Zeki Genç, 

Alı Osman Akbulut, Remzi Öztürk, kendi köylerinde , bir de dışarıdan birsi.

Vanalar takıldı, bitti, sular bağlandı, hesaba kitaba sıra geldi.

İsmail abi , bir Çarşamba günü çarşıda Osman'ı görüyor, yanına yaklaşarak:

-Osman hoca, sana kaç tane vana verildi, kaçını kullandık, kaçı kaldı,

kullanılmayanları geri ver.diyor.

Osman'da olumlu, olumsuz bir tepki yok. 

İsmail Yılmaz yineliyor, durum değişmiyor ve Osman'a bir tokat yapıştırıyor

 

İşte ne olduysa orada oluyor, Osman da ona karşı kendini korumak, ya da intikam 

almak için o da ona karşı koyuyor. Bu kargaşalıkta İsmail Yılmaz bir gözünden 

oluyor.

Davalar,  mahkemelerden sonra Osman Akbulut beraat ediyor. Bir iki ay yattıktan sonra çıkıp

tayinini yaptırıp köyden ayrılıp İzmit'e yerleşiyor, ondan sonra da 

köyle alakası kesiliyor.İste böyle bir talihsizlik.

Kusera köyü çevre köylerdeki en eski okula kavuşan köylerden birisidir.

1927 yılında okula kavuşmuştur.Okul birkaç yıl ilkokul üçünnü sınıfa kadar öğrenci 

yetiştirmiş , daha sonra da beş yıllık eğitim öğretime geçmiştir.

İlk yıllarda okul yetişkinlere yönelik eğitim yaptığını halkın yaptığı ses taklitlerinden de

biliyoruz. Örneğin yoklama yapılırken, öğretmen :

Karamemedin Rasim bağırdığı zaman Rasim ağa:

-Ee ğüü, diye ses çıkarırmış gibi.

Başka bir isim çağrıldığında da :

-Buradadır! dermiş.

İlkokul denilen şey hiç kimse tarafından hafife alınmamalı.İlkokulun 1927 'de açılması

bizim köyle civar köyler arasına en az otuz kırk yıl zaman farkı yaratıyor.Bugün bile 

bunu görebiliyoruz.

Eğitici farkı da var. Kusera'da okulun kuruluşundan bu tarafa düzgün eğitimciler 

görev yaptı, Süleyman Dönmezler, Murteza Karahasanoğlu  gibi 

Hele hele Yakup Zeki Genç çok değerlidir.Tam bir köy öğretmenidir.Sağlıktan 

anlar, hayvandan anlar, insan psikolojisini bilir, topraktan anlar, bitkiden anlar.

Folklordan, eğlenmeden anlar, ayni zamanda konuksever bir insan.

Köyde öğretmen olmak,biraz da Bilge olmak de demektir. Bilge olacaksın, kendin 

için değil halk için, millet için.

Bir de gurbetçilik var ki ona bundan sonra değiniriz.Şunu söylemek gerekir ki 

bazı ilkellikler, bazı olumsuzluklar yaşanmasına karşın şanslı bir köydür Kusera eğitim

öğretim açısından.