DUYGU KARAHASANOĞLU


ŞARKICI ÇAKAL

Doğada yaşamakla, kentte yaşamak arasında oldukça fark vardır


                                    ŞARKICI ÇAKAL

               

                       Doğada yaşamakla, kentte yaşamak arasında oldukça fark vardır. Doğanın kendine has özelliğiyle, kentin karmaşası aynı değildir. Doğayı iyi tanımak gerekir. Herkes doğada yaşayabilir ancak herkes doğada yapamaz. 

Doğa şartları ağır ve güçtür. 

Şimdi size bir soru sorsam; doğayı ne kadar tanıyorsunuz? Vereceğiniz cevabı şimdiden biliyor gibiyim. Kiminiz çok iyi tanıdığını, kiminizde hiç tanımadığını söylüyor. Bunun üzerinde fazla durmayacağım. Asıl meseleye geleceğim. 

                     İlçe merkezine fazla uzak olmamakla beraber, doğanın içinde sayılan bir evde yaşıyorum. Yeşilliğin en güzel ve yoğun olduğu bir dönemdeyiz. Ağaçlar yapraklarını cömertçe açmakla birlikte görsel şölen yapar gibi doğa ananın bağrında kendini göstermektedir. 

Otlar, diz boyunu neredeyse geçti. Aralarında kendini göstermeye çalışan rengarenk çiçeklerde doğanın bir mucizesi olarak tabloda yerini aldı. 

Fındık ağaçlarının her birinin üzerinde olgunlaşmayı bekleyen fındıklarda doğanın bir parçası olduğunu söyler gibi durmaktadır.  Kuşlar, kendilerine uygun buldukları ağaçlarda yeni evlerini çoktan inşa etmenin mutluluğu içinde şen ve şakrak ötmektedir. 

Kediler, köpekler her biri doğa içerisinde özgürce dolaşmanın sevincini yaşamaktadır. Kış mevsimi gibi değil. Av bulma konusunda daha şanslılar.

                     Neyse bizim mevzu bu değildi. Ilık bir akşamdı. Gece örtüsünü çoktan çekmişti. Sessizliğin en doruk noktasıydı. Tabiri yerindeyse, doğada çıt çıkmıyordu. Ağaçlar, kuşlar, çimenler, çiçekler her biri geceye ayak uydurmuştu. Kedi ve köpeklerde bu uyumun içinde yer almıştı. 

                      Gecenin kendine has bir gizemi vardır. Siyah örtü gündüz örtüsüne benzemez. Kainatı tümüyle kapatır. Işık olmadığı yerleri bir insan gözü asla göremez. Ancak vahşi hayvanlar için durum böyle değildir. Allah tarafından onların görme yetileri farklıdır. 

                      Gecenin sessizliği birden bozuldu. Biraz dinledim, sesi tanımaya çalıştım. Fakat ses kesildi. Sonra tekrar başladı. 

Önce evin arka tarafından geldi sonra yan tarafından sesi duydum. Sesin yüksek çıkması ve ahenkli olması beni rahatsız etti. 

Bu bir çakal sesiydi. Evet, evet! Bu ses, bir çakal sesine aitti. Bir şarkıcı gibi önce, bağırıyor sonra sesini alçaltıyordu bir müddet sonra gülüyordu.  Ses, bir yakınlaşıyor  bir uzaklaşıyordu. Gülmeye karışık, farklı bir ses dalgası evin her tarafından duyulur gibiydi. 

Evin önce alt katın, sonra üst katın penceresinden baktım. Bu bakış, sadece gözlerimin sadece karanlıkta  kaybolmasına müsaade etti.                   

Ilık akşamın sessizliğini sadece şarkıcı çakalın sesi bozdu. Doğada tek ses, şarkıcı çakala aitti. Öyle içten, öyle ahenkli bağırıyordu ki, insanın sinir uçlarına dokunuyordu. 

İsteniz de, istemeseniz de şarkıcı çakalın sesine katlanmak zorundaydınız. Gece ilerliyor, karanlık daha koyu oluyordu. 

Saat yelkovanları 01.50’yi gösterdiğinde bir saatlik şarkıcı çakalın sesi uzaklaşmaya başlayınca, benimde göz kapaklarım, istem dışı kapandı.