DUYGU KARAHASANOĞLU


BİR GECE VAKTİ

Herkesin, mutlaka bir hayali vardır.


                                   BİR GECE VAKTİ

 

                       Herkesin, mutlaka bir hayali vardır. hayali olmayan insan, neredeyse yok gibidir. Hani derler ya! Hayalsiz yaşanmaz. 

Bence de, öyle! 

Hayaller, kişi ve kişilere göre değişir. Hayal kurmayı beceremeyen insan var mıdır? Ben, olduğuna inanmıyorum.

Neden mi? Çünkü her insanın doğal olarak kurduğu bir hayal vardır. Hayalsiz yaşam olmadığı için herkesin kendisine  göre bir hayali vardır.    

                        İnsanlar arasında yaşayan peri ve cin var mıdır? Sesinizi duyar gibiyim. Periler ve cinler insanlar arasında yaşamaz. Nereden biliyorsun? Belki de vardır. Hangimiz bunun farkındayız. 

Eskiden perili evlerin olduğu anlatılırdı. Benimde çocukluğumda bu gibi perili evler ve  cin olan yerler anlatılmıştı. 

                     Hiç unutmuyorum. Evimize fazla uzak olmayan bir göze suyu vardı. Büyüklerimiz suya betondan oluk yapıp, musluk takmıştı. Hayvanlar su dolu oluktan su içer, insanlarda musluktan akan suyu kullanırdı. 

Bu çeşmenin önünde üçgen düz taşlar mevcuttu. Bir de büyük bir ceviz ağacı vardı. Ben ceviz ağacını görmedim. Ancak kesilip altta kalan kütüğü çocukluğum boyunca hep oradaydı. 

Bu çeşmenin adı da vardı. Büyüklerimiz bu çeşmeye kayıp suyu derdi. Benim de hafızamda kayıp suyu olarak kalmıştı. 

Rumlar bu bölgede yaşadığından çeşmenin bir başka özelliği de ayazma suyu olmasıydı. Rumlar, uzun yıllar bu çeşmeyi yılın belli ayında ziyaret eder, etrafındaki fundalıklara giysilerinden bir parça bağlar, dilekte bulunurdu. 

İsteklerinin ne kadar gerçekleştiğini bilemem. Çocukluğumda fundalıklarda bağlı olan rengarenk giysi parçalarını görmüştüm.

Bu kayıp su yani ayazma suyu etrafında cin ve periler olduğu söylenirdi. Doğru olup olmadığını bilmem ama akşam ezanından sonra annem, oradan geçmemizi hiç istemezdi. İlle de, geçecek olsak, dua etmemizi sürekli tembihlerdi. 

                    Gecenin karanlığında doğa ve su  sesinin birleşmesi insanı ürkütürdü. Derin bir sessizliğe bürünen kayıp suyu yanından gelip geçenlere hayal dünyasının tüm kapılarını açardı. 

Bir keresinde rahmetli babam anlatmıştı. Babamın o dönemlerde sinema salonu vardı. “sinemadan gece yarısı çıkmıştım. Erzurum yolunu takip ettikten sonra eve giden patika yola saptım. Yaklaşık iki yüz metre sonra kayıp suyuna vardım. Biraz dinlenmek için suyun kenarında set gibi duran taşın üzerine oturdum. Birkaç dakika sonra iki üç kişinin bir şey söylemeden yanımdan geçip gittiklerini fark ettim. Arkalarından baktım. Oldukça çabuk gidip, gözden kayboluşlarını seyrettim. Korkmadım ancak kim olduklarını merak ettim. Hiç onları bugüne kadar görmemiştim. Tütün kaçakçıları da olabilirlerdi. Kendi kendime yorum yaptıktan sonra oturduğum yerden kalktım. Başka geceler yine sinemadan geç saatte çıktım ancak kimseyle karşılaşmadım.”

Babam, belki de, anlatmak istemedi. Belki de bir daha hiç görmedi, onu bilmiyorum. 

Ancak bizim esrarengiz kayıp suyu hala suyunu vermeye devam ediyor. Suyu hiç kesilmedi. İstekte bulunan ziyaretçileri olmasa da, çeşme yıllara meydan okumayı bildi.