BAYRAMLAR
Bayramlar! Bayramlar. Tadına doyum olmayan bayramlar.
Hani, hep deriz ya! Eski bayramlar yok artık. Eski bayram, yeni bayram diye bir şey yok. Bayramlar hep aynıdır. Ancak insanlar farklıdır. Önceden saygı sevgi çerçevesinde yaşanırdı. Bugünse bu kavramlar demode oldu. Ne evde yaşayanların ne de sokaktakilerin birbirine saygısı kaldı. Azarlayıcı konuşmak, zıt cevap vermek, kibirli davranmak, yaşam standardı haline geldi.
Zamanla insanlar nasıl da değişiyor! Çocukluğumdaki bayramların tadı neredeyse, kalmadı. Her şey menfaat ilişkisine dayandı.
Erzurum caddesi üzerindeki evimiz iki cepheliydi. Bir tarafı ana yola diğer yüzü bahçeye bakıyordu. Evimiz küçüktü ama huzurlu ve sıcaktı. Arife günü evde telaş başlardı. Perdeler yıkanır, balkonlar akıtılırdı, camlar silinirdi.
Bayram sabahı erkenden kalkan annem, kahvaltı masasını özenle hazırlardı. Bayram namazının ardından ev halkı birbirleriyle bayramlaşırdı. Sonra hep birlikte kahvaltı masasına oturur. Çaylar yudumlanırdı.
Ailem sekiz kişilikti. Anne baba benimle birlikte altı kardeştik. Herkes kendine göre fikir yürütür yorum yapardı. Bu arada kulağımızda arabalarda olurdu. Yavaşlayan her araçtan sonra balkona çıkar, kimin geldiğine bakardık. Eğer minibüs evin önünde durmuşsa, bize misafir geldi demektir. Değilse, başkasına misafir gitti. Tekrar kahvaltı masasına döner, yemeğe devam ederdik. Sonra yine araba sesine balkona koşardık. Bu sefer duyum doğruydu. Trabzon’da oturan amcam, yengem, çocukları minibüsten inerdi. Çok geçmeden kahvaltı masamız daha da, genişlerdi. Amcam her bayramda olduğu gibi bu bayramda da, lokum getirmişti. Pudra şekerine bulanmış lokum dilimleri ağızda farklı bir tat bırakıyordu.
Evimize yaklaşık beş yüz metre uzakta olan taş eve gitmek için hep birlikte evden ayrılırdık. . Anneannem ve dedem bahçedeki tahta kanepede oturup bizi beklemiş olurdu. . Aynı bayramlaşma burada yapıldıktan sonra fındık ocakları arasından geçerek mezarlığa doğru yol alırdık.
Mezarlığın demir kapısını açan dedem, kabirlerin tam karşısında duran kanepeye oturur, yanında getirdiği Kuran- Kerimi açardı. Bizlerde kendimize uygun yer bulup otururduk. Tüm diller susmuş, Kuran sesi etrafa yayılırdı. . Arada bir ahenkli kuş sesleri Kuran sesine karışıyordu. Dedem, yanaklarından süzülen yaşlara aldırış etmeden okumasını sürdürüyordu. Kuran-ı Kerim-i kapatıp, dua yaptırdıktan sonra göz yaşlarını silip, suskunluğuna devam ederdi. Kabirlere uzun uzun baktıktan sonra ‘bismillahirrahmanirrahim’ diyerek ayağa kalkardı. Bizde peşi sıra arkasından kalkardık.
Eş dost akraba, evin önünde bulunan kanepelere, setlere oturup, bizi bekliyordu. Dedem onları görünce selam verirdi. Gelenler sırayla dedemin elini öptükten sonra diğer ev halkıyla bayramlaşırdı. Dedem misafirden çok memnun olurdu. Hepsinin hal hatırını sorduktan sonra, annelerini babalarını kardeşlerini, çocuklarını tek tek ayrıntılı bir şekilde sorardı. Annem ve yengem, çayla birlikte börek tatlı ikramında bulunurdu.
Bayramın üç gününde de, aynı senaryolar yaşanırdı. Sadece bu bayrama özel değildi. Tüm bayramlar aynı içtenlikte kutlanır, sevgi saygı çerçevesinde olurdu.
Yıllar su gibiakıp gitti. Kabirleri birlikte ziyaret ettiğim büyüklerim şimdi ebedi istirahatlerine çekildiler. Dedem, anneannem, babam, annem, yengem her birinin bu sefer kabirlerini tek başıma ziyaret edeceğim.
Tüm okuyucularımın ve İslam aleminin Ramazan Bayramını şimdiden kutlarım.
