ismet eyüboğlu


18-ANILAR -ll

Toplantı sonunda bir tutanak hazırlandı.


18-ANILAR -ll
Toplantı sonunda bir tutanak hazırlandı.
Tutanak 12 Mart muhtırasını, övücü, destekleyici içerikteydi.
Yapılacak Atatürkçü reformları destekler nitelikteydi, muhtırayı verenleri kutluyordu,
her zaman , her koşulda yanlarında olunduğu belirtiliyordu vb.
Tutanak imzaya açıldı.
Bana da imzalamam için getirildi. İmzalamadım. Neden sordular?
Kendimce o anda akılıma gelen düşünceleri söyledim. Ancak söylediklerim
çok da inandırıcı değildi  daha çok kuşkucu idi.
Döndüm köye gittim. Kafam net değildi.
Düşünüyordum, acaba doğru mu yaptım, yanlış mı? Çözemiyordum. Okuldaki
öğretmenlerle konuştum, onlara da ayni şeyleri anlattım, bazısı doğru yaptığımı
söyledi, bazısı ise olumlu olumsuz bir tepki vermedi. Köylülerle de konuştum,
onlardan da aynı yanıtları aldım.
Günler geldi geçti, bizim eğitim devam edip gidiyor, okulu onardıktan sonra
daha bir sıcak oldu ortamımız, benim birinci sınıflar gayet güzel, duvar köşemiz
başladığımız gibi devam ediyor, rengârenk çiçeklerle ,kırmızı ve mavi.
Müfettişle gereksiz tartışmamız oldu, plan konusunda .
Müfettiş benden plan istiyor , ben de ona diyorum ki plan benim kafamda,
her gün ayni şeyleri tekrar tekrar yazmakla mı plan olacak? Gereksiz bir uğraş.
O bana anlatıyor, ben anlamak istemiyorum.
Sonuçta diyorum niçin plan, bu çocukları yetiştirmek için değil mi? Peki ben bu
çocukları istediğim gibi yetiştiriyorsam o zaman sizin dediğiniz planın ne anlamı
var?
Müfettiş kızıyor , yahu ben de sana bunu söylüyorum. kafandaki yapmak istediklerini
bir kağıda, deftere dök ki olsun plan. Müfettiş arkadaşımız, dostumuz .Ancak
ilişkilerine asla özel ilişkileri karıştırmayız.
Demirel'in o zaman bir lafı vardı, plan değil pilav derdi ekonomiyi eleştirenlere karşı. Öyle bir karmaşa işte.
Köyle ilişkilerimiz gayet iyi , bir gün gitmesek ertesi gün aranıyoruz.
Günlük konuları tartışıyoruz, olumlu olumsuz.
Hükümet gittikçe olumsuz yönünü gösteriyor, gençleri topluyor ölü yada diri.
Dağdan, tepeden her yerden. Türkiye’nin en önemli beyinleri heba olup gidiyor,
yolda izde. Ah o beyinler ah! Onların hepsi bir araya gelseydi, anti emperyalist
İst bir cephede birleşseydi, halka dertlerini anlatabilseydi kaç tane Türkiye'yi kurtarırlardı?
Türkiye'yi seven onca genç, fakat  örgütsüz insan ..Nasıl da seve seve veriyorlardı
canlarını.
Nasıl da severlerdi ülkelerini ölümüne kadar. Denizler, Mahirler, Hüseyin'ler , Sinan'lar Cihan'lar..vb
Her biri bir cihan parçası, bir yürek yarası.
Emperyalizmin böl, parçala ,yut politikasına alet oldular. O yıllardan sonra Türkiye'yi
o kadar seven, ülkesinin,  başı dik, onurlu, bağımsız yaşamasına gönül vermiş böyle bir gençlik kuşağı hiç görülmedi.
Geldik 17 Mayıs 1971'e.
17 Mayıs 1971'de İstanbul'da bir olay oluyor, İsrail'in baş konsolusu THKP-C tarafından kaçırılıyor, Nişantaşı’da . Ortalık ayağa kalkıyor, Türkiye'nin her yanında
 askeri yönetimin olduğu anlaşılıyor.
Hükümetin sözcüsü Sadi Koçaş'ın o meşhur söylemini kim unutabilir?
"ONLARLA UZAKTAN YAKINDAN İLİŞKİSİ OLANLARIN BAŞLARINA BALYOZ
GİBİ İNECEĞİZ,"
Türkiye'nin dört bir yanında tutuklamalar başladı. Maçka'da da , Trabzon'da , bütün
Türkiye'de .
DİSK,ve TÖS kapatılıyor. Maçka'da ilerici, demokrat , antiemperyalist öğretmenler
göz altına alınıyor.
Kimdir onlar?
Muhtırayı verenleri kutlamak için imza verenlerdi(!)
Ben haklı çıkmış oluyorum, ama neye yarar?
Hiç değilse kafamdaki kuşkular dağılmış oldu, o kadar.