Fatma Karahasanoğlu

Tarih: 31.10.2023 15:31

GEÇMİŞ SAYFALAR

Facebook Twitter Linked-in

                                              GEÇMİŞ SAYFALAR

 

                           Sonbaharın gelmesiyle hasat aylarının da gelmesi demek. Bağ bozumu başlayınca, insanın iç dünyalarında farklı kıpırdanmalar olmaktadır. 

Bölgelere göre ürünler değişiklik gösterse de, emek, aynı emektir. 

                            Mısır hasadı da, diğer hasatlar gibi emek ister.  Bir arkadaşım hasta ve yaşlı annesine tarladan kestiği mısırları getirdi. 

Yaşlı kadın mısır saplarını masanın üzerinde görünce yüzü başkalaştı. Fersiz gözleri, daha ferli baktı. Kızının getirdiği  mısır saplarına, önce gözüyle sonra eliyle dokundu. Güçsüz parmakları mısır koçanını zor da olsa sapından kopardı. 

Anılarının gözünde canlandığını söyleyen yaşlı kadın; “koparamıyorum. Geçmiş yıllarımı hatırladım. Biz bunları ay ışığında koparırdık. Mısır yığınlarının üzerine gece nem düşerdi. Koçanlar saplardan daha kolay ayrılırdı.”

Dediktan sonra yaşlı kadın kızının getirdiği fasülyelere de göz attı. Her birini dikkatle süzdü. O anda aklından neler geçtiğini bilmiyoruz ama geçmişin safyalarını açtığı kesindi.

                           Köylerde sonbaharlar farklı geçer. Sonbahar bereketiyle gelir. Patates, mısır, fasülye, kabak, soğan, sarımsak gibi ürünler zamanı gelince tarladan evlere doğru yolculuğa çıkar. 

Kimi fazla ürün alır kimi de, az ürünle yetinir. Önemli olan tarla bozumudur. 

                            Eskiden geçim kaynağı tarlalar olduğundan fazla önem verilirdi. Bir başka tatta olurdu. 

Yaylaya çıkan mallar, köye dönmeden köyde kalanlar tarlayı kesip, toparlardı. Ambarlara taşınan ürünler, kışa hazırlanırdı. 

Yaylada ki mallardan elde edilen; peynir, yağ,kışlık olarak küleklere doldurulurdu. 

Bugünkü gibi marketler, yoktu. Her istenilen bulup alınamazdı. Onun için herkes köyünde yaylasında çalışır, yaz kış emekle yaptığı ürünlerden tüketirdi. 

Tembel değillerdi, az gözlü hiç değillerdi; Allah, ne veririse onunla yetinmesini bilirlerdi. Fazlasını hiç istemezlerdi. Zaten akıllarından böyle bir şey bile geçmezdi. 

Tefekkürlü yaşarlardı. Ahilik geleneği hemen her evde kendine yer bulurdu. İmece usuluyle çalışırlar, komşuda pişer, bize de düşer sözüyle hareket ederlerdi. Birinin derdi, hepsinin derdi, birinin sevinci hepsinin sevinci olurdu. 

Byükbabam sürekli derdi, “sevinçler paylaşıldıkça çoğalır, üzüntüler paylaşıldıkça azalır. ” 

Bu felsefe her bireyin beynine nakış gibi işlenmişti. 

                          Tarlasında çalışanlar, yolda geçenler tarafından önce selam verillir, sonra kolaylıklar dileklerinde bulunulurdu. Çarşıya gidenden çekinmeden ısmarlama yapılır, para hesabı sonra görülürdü. 

Nerden nereye gelen insanlık?                     


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —