TİTRASU - 4
Ay, istediği zaman karanlığı aydınlatıyor, istediği zaman aydınlatmıyordu. Yıldızlı gecenin büyülü havası Titrasu şatosunu çepeçevre sarmıştı.
Gecenin inanılmaz sukütü üzüm festivali sayesinde bozulmaya mahkumdu.
Mahlukanın yüzü iyice gerildi. Büyükbabasının iki çocuğu vardı. Su hala ve Mahluka'nın babası Cişan'dı.
Su hala ile Cişan birbirlerini çok sever sayardı. İki kardeş her gün şatonun arazilerini atla dolaşırdı. Ok atma yarışı yapar, birinci gelen kendi aralarında ödüllendirilirdi. Uçsuz bucaksız arazinin tek sahibi Cişan ve Su halanın babası Mavigöktü.
Kral Mavigök, sert mizaçlı, acımasız bir kraldı. İki çocuğunu da, acımasız yetiştirmişti. Kardeşler arasında daima bir yarış vardı. Bu yarış, iki kardeşin sevgi ve saygısını eksiltmedi. Hatta daha da pekiştirmişti. Ancak babaları Mavigök'ün yanında bunu belli etmiyorlardı.
Su ve Cişan dağda bayırda birlikte gezer, birlikte avlanır, birlikte yarışırdı. Şatoya döndüklerin de, iki düşman gibi davranırdı.
Mavigök, her iki çocuğuna da acımasızca davranırdı. Olur olmaz zamanlarda şatonun bodrumuna kilitler birkaç gün aç sususz bırakırdı. Kim bir şey soracak olsa, Mavigök, konuşturmazdı. Mavigök'ü kimse eleştiremez yanında hiç kimse fikir beyan edemezdi.
Kral Mavigök'ün her dediği, her yaptığı doğruydu. Kendine göre aldığı kararları, bir başkası sorgulayamazdı. Sorgulayan olursa, anında idam edilirdi.
Cişan ve Su, bir gün atlarıyla şatodan ayrıldı. İki kardeş yarışa başladı. Zamanın nasıl geçtiğini her ikisi de anlamadı. Gün kararmaya, hava soğumaya başlayınca,
Her ikisini korku aldı. Birbirlerine acı acı baktılar. Çok geç kaldıklarını her ikisi de aynı anda söylerken, çok uzaklarda atlıların kendilerine doğru yaklaşmakta olduklarını gördüler.
İki kardeş konuşmadan o yöne gözlerini diktiler. Atlılar, her dakika yaklaştılar. Çok geçmeden atlıların kim olduğunu anladılar.
Cişan, önden şatonun emektar muhafızını tanıdı. Emektar muhafızla brilikte yirmi atlı da daha karşılarına gelip durdu.
Su, bir şey söylemek istedi fakat kelimeler boğazında düğümlendi.
Emektar muhafız, iki çocuğu da süzdükten sonra; "babanız, Mavigök kralımız çok kızdı. Bu yaptığınız af edilir bir iş değil. Cezanızı ben değil babanız verecek. Sen Cişan, on sekiz yaşına bastın ama bazı kaideleri öğrenemedin. Sana gelince Su, sende on altı yaşında olmana rağmen sorumsuz davranışların bir genç kıza hiç yakışmıyr. Seninde cezanı kralımız verecek."
Su, itiraz ederek; "hiç kimse bana ceza veremez. Özgürüm. Sonra ben ve ağabeyim hiçbir şey yapmadık ki?"
Emektar muhafız; "bunları bana değil, kral babanıza anlatırsınız."
Su itirazını sürdürerek; "babamın yasalarını da, kabul etmiyorum. Aptalca düşünceleri beni ilgilendirmez. Her zaman kendi bildiğini uyguluyor. Hiç kimse onun esiri değildir."
Emektar muhafız ve Su arasında ki münakaşa devam ederken Cişan, konuşmadan dinliyordu. Gözlerini bir emektar muhafıza bir de kardeşi Su'ya çeviriyordu.
Diğer muhafızlarda emir bekler vaziyeti almıştı.
Su, susmadan bağırıyor, babasını acımasızca eleştiriyordu. Mavi gözlerinden adeta mavi ateş çıkıyordu.
Emektar muhafz genç kızı yatırştırmaya çalışsa da, başarılı olamıyordu. Her ne söylediyse genç kızı ikna edemedi.
Su, sesini daha yükselterek; "sizinle gelmiyoruz. Artk o aptal gelenekli şatoya geri dönmüyoruz. Kral babamda kendine başka eğlence bulsun. Ben ağabeyimle birlikte annemizin babasının olduğu topraklara gideceğiz."
Cişan, sessizce olduğu yerde çakılı kaldı. Diğer muhafızlarda oldukları yerde adeta çivilendi. Emektar muhafız, uzaklara çok uzaklara baktı. Yutkundu,bir daha yutkundu! Atının yelelerini tuttu. Birden gözlerini Su'ya çevirdi. Uzun süre baktıktan sonra "şimdi her ikinizde bizimle geliyorsunuz. Her ne biliyorsan, kral babana anlatırsın. Daha fazla münakaşaya gerek yok." Muhafızlara dönerek; "hadi orda öyle durmayın. Su ve Cişan'ı alın."
Su, itiraz edecek oldu Cişan kardeşinin kolundan tutarak konuşmamasını istedi. İki kardeş istemeyerek de olsa atlarına bindi. Muhafızların atları arasında şatoya doğru at koşturdular. Emektar muhafız en önde uçarcasına gidiyordu.
Gece yarısı şatoya vardılar.
Kral Mavigök, şatonun merdivenlerinde onları karşıladı. Gür sesiyle; "Cişan, Su ikiniz atlarınızı bırakıp hemen yanıma geliyorsunuz."
Kral Mavigök önden iki kardeş de, arkasından şatoya girdiler.
Su, her ağzını açmak istediğinde Cişan, konuşmaması için parmaklarını sıktı.
Şatonun geniş koridorlarından geçtiler. Hiç kullanılmayan, penceresiz rutubet kokan bir odaya girdiler.
Mavigök, "kapıyı kapat" dedikten sonra iki çocuğun karşısında durdu. Dikkatlice yüzlerini inceledi. Her iki çocuğun mavi gözleri babasının mavi gözlerine kilitlendi. Dudaklar birşeyler söylemek için kıpırdasa da, Mavigök eliyle konuşmamalarını işareti etti.
Cişan ve Su ne için penceresiz ve rutubet kokan odaya ne için getirildiklerini anlamamıştı. Soracak oldular ancak konuşmalarına müsaade edilmedi.
Oda, gereğinden fazla rutubet kokması, Su ve Cişan'ın midesini bulandırdı. Çıkmak için gözlerini kapıya diktiler. Hatta birkaç adım da, attılar.
Mavi gök'ün gür sesiyle irkilerek oldukları yerde çakıldılar. "siz ikiniz nereye gittiğinizi sanıyorsunuz. Şatodan sabah erken ayrılmışsınız. Akşama kadar neredeydiniz? Ben size uzaklaşmayacaksınız demedim mi? İkiniz arasında dostluk kurulmayacak söylemedim mi? Artık büyüdünüz, birlikte hiçbir yere gitmeyeceksiniz diye uyarmadım mı? Cişan,sen muhafızlarla olacaksın diye tembihlemedim mi? Onlarla avlanıp, onlarla bozkırlarda at koşturacaksın diye emir vermedim mi?
Su, sana gelince şatonun geleneklerine göre yaşayacaksın, iznim olmadan şatonun bahçesine dahi çıkmayacaksın, söylemedim mi?
Her ikinizde buyruğuma karşı geldiniz? Bunun cezasını çekeceksiniz. Su, artık odandan dışarıya adım atmayacaksın. Cişan sende bundan böyle kız kardeşinle değil, muhafızların yanında olacaksın. Bu gece Cişan sen bu odada kalacaksın. Su, sen benimle geliyorsun. "
Kral Mavgök kızyla odadan çıkıp, kapıyı kilitledikten sonra; "Cişan, yarın akşama kadar bu odada kalacaksın. Bu süre içinde sana yemek verilmeyecek."
Kral Mavigök, Su'nun elinden tutarak önce koridordan daha sonra ikinci katın merdivenlerinden çıktılar.
Su hiç konuşmuyor, sadece adımlarını içinden sayıyordu. Odasının kapısına geldiklerinde babasının yüzüne mavi gözlerini çevirdi. "baba, bunu bana yapamazsın. Her gün odamda ne yapacağım? Ağabeyimle de, dolaşmama müsaade etmiyorsun."
Mavigök kızının yüzüne sert sert baktıktan sonra odanın kapısını açıp; "Su, odana gir. Dua et de, seni bodruma atmadım. Şatonun ne güzel odasını sana verdim. Üçüncü kattan bahçeyi seyretmek sana yeter. Sabah, öğle, akşam yemeklerin de, odana gelecek."
Su babasının sözünü kserek; "ne zamana kadar, baba?"
Mavigök ses tonunu daha da sertleştirerek; "evlenene kadar, bu oda da kalacaksın. Bu akşam sana da, yemek yok."
Dedikten sonra odadan çıkıp, kapıyı anahtarla kilitledi.
Su arkasından "baba, baba, baba. Bunu yapamazsın. Annem senin yüzünden öldü. Şatonun aptal geleneklerini kabul etmedi. Onu bu yüzden öldürdün. Şimdi sıra bana geldi. Senden nefret ediyorum."
Mavigök, kızının söylediklerini duydu. Ancak yüreği hiç hafiflemedi. Taş kalbi daha da taşlaştı.
Cişan, rutubetli penceresiz odanın tahta sedirinde oturdu. Oldukça düşünceliydi. Babasının süyledikleri hiç aklından çıkmadı. Kız kardeşini bir daha göremeyecek olması, yüreğini sızlattı. Annesini kaybettiği gün aklına geldi. Babasının gaddarlığını acımasızlığını düşündü.
Oturduğu yerden kalktı. Odanın içerisinde sağa sola yürüdü. Kapının tokmağını bir iki kez çevirdi. Kilitli olduğunu biliyordu. Ancak bir umut diye bu hareketi yaptı.
Birden aklına kardeşi Su geldi. "acaba ne yapıyor? Ben çok acıktım, o da acıkmıştır. Babam bunu bize nasıl yaptı? Keşke kardeşimi dinleseydim de, gelmeseydik. Babam beni bu odada ne kadar daha tutacak? Yarın akşama kadar dedi ama ya unutursa? Ya çıkarmazsa? Ben ne yapacağım? Ulu Tanrım, babama akıl ver. Yüreğine merhamet ver."
Su, üzerine kilitlenen kapının yanına kadar koştu. Kapıyı yokladı. Ancak kilitli olduğunu bir kez daha anladı. Aklına gelen her şeyi babasına saydı. Avazı çıktığı kadar bağırdı. Ancak odasına ne gelen oldu,ne de kapısını açan!
Bir babanın kızına bunu yapması inanılır değildi. Nasıl bir babaydı? Önce annem, şimdi ağabeyim. Ben nasıl yaşarım diye kendi kendine düşündü. "babamı hiç af etmeyeceğim. Bu odadan çıkacağım. Bir daha geri dönmeyeceğim. Cişan'a gidelim diye söyledim ama beni dinlemedi. Pencerenin kenarına oturdu kaldı"
Kral Mavigök, şatonun bahçesine indiğinde gün açmıştı. Emektar muhafızı yanına çağırdı. Emektar muhafız, hazır vaziyette emirlerini bekledi.
Kral Mavigök, gür sesiyle, "bundan böyle şatoda kuş uçmayacak. Su, odasından asla dışarı salınmayacak. Yemeğini odasında yiyecek. Kimseyle görüşmeyecek, odasına kimse girip çıkmayacak. Her daim kilit altında tutulacak. Cişan'a gelince, bundan böyle muhafızlarla olacak. Ava gidecek, sürekli talim yapacak. Kral oğlu diye ayrım yapılmayacak."
Emektar muhafız her söyleneni başıyla onayladı.
Kral Mavigök emir verdikten sonra atına atlayıp, şatonun bahçe kapısından çıkmadan önce arkasına baktı.
İki atlı muhafız da, kralın arkasından şatonun bahçe kapısından çıkıp gitti.
DEVAMI HAFTAYA