DUYGU KARAHASANOĞLU

Tarih: 14.03.2025 13:28

YEDİSİNDE NE İSE YETMİŞİNDE DE,  O DUR

Facebook Twitter Linked-in

YEDİSİNDE NE İSE YETMİŞİNDE DE,  O DUR

 

                            Ağaç yaş iken eğilir, sözünün derinliğine inildiğinde hangi maksatla kullanıldığı daha net anlaşılacaktır. 

Bir sözün hangi manaya geldiği tam olarak bilinmedikçe, yapılan yorumlar da, menfaate göre yapılır. 

Herkes şunu bilmelidir ki, “ne doğrarsan çanağına, o gelir kaşığına.”

                            Saygı sevgi çerçevesinde büyütülen bir çocuk iler ki yaşlarında aynı saygı ve sevgiyi gösterir. Bunun aksisi,  asla olmaz. 

Bir çocuk nasıl yetiştirilirse, iler ki yaşlarında yetiştirildiği gibi davranır. Belli yaşa gelenleri asla terbiye edemezsiniz. 

                           Bu yazıyı yazarken, her nedense aklıma çocukluğum geldi. Annemin belli saatten sonra sokakta kalınmayacağını Israrla vurgulaması hala kulaklarımda çınlar. Misafirliğe gidildiğinde; yaramazlık yapılmayacağını, defalarca söylemesi dün gibi aklımda. Namaz kılanın önünden geçilmeyeceğini de, nasihatlerinin arasındaydı. 

                           Yine bir ramazan ayıydı. İftar sofrası her zaman ki gibi özenle hazırlandı. Çorba kaseleri herkesin önüne konuldu. Salata her zaman ki, baş köşesi olan sofranın ortasına yerleşti. Kaşık, çatal, bıçak da yemek tabaklarının yanında peçetelerin üzerinde yerini aldı.

Dumanı tüten çorba, kaselere dolduruldu. Sıcak pide herkesin iştahını daha da artırdı. Sofrada herkes yerini alıp, ezanın okunmasını beklemeye başladı. On dakika kaldı, beş dakika kaldı derken hocanın, minareden yükselen sesi duyuldu. 

Oruç açmak için eller Allah rızası için su bardağına uzandı. “Allah kabul etsin, afiyet olsun” sözlerinden sonra kaşıklar çorba kasesine indi. Sevgi, huzur dolu ortamda iftar yapıldı. 

Artık teravihe gitme zamanı gelmişti. Annem, camiye gitmeden önce kıyafetlerime özen gösterirdi. Sandıktan çıkardığı babaannemin pembe, ipek baş örtüsünü başıma taktı. Evden çıkmadan önce son kez anahtar kontrolü yapıldı.

Önümüzden bir çok kadın, erkek camiye hızlı adımlarla ilerliyordu. Arkamızdan  da, gelen vardı. Kadınlara ayrılan üst kata çıkan merdivenlere başladık. 

Ben, merdivenleri üçer beşer çıkarak annemi geride bıraktım. Tahta kapıdan, içeri girer girmez gül kokusu yüzüme çarptı. İçerde oturan kadınlar yer gösterip, oturmamı söyledi. Çok   geçmeden annemde arkamdan içeri girdi. Selam verip, yanıma oturdu. 

Kadınlar kendi aralarında muhabbete başladı. Bende kendi yaşıtlarımla konuşmaya başladım. Annemin her zaman ki, ikazları peşi sıra geldi. 

Kadınlar yeri böyle dursun. Erkek yerinde bir Hasan amca vardı ki, erkek çocuklarına sürekli bağırıp yerine oturmalarını istiyordu. Sesi bazen üst katta oturan kadınları da, susturuyordu. Hasan amca, titiz ve disiplinliydi. Herkes ait olduğu yeri bilmeli diyerek sürekli uyarıda bulunuyordu. Gerek alt katta, gerek üst katta olan biz çocuklar yapılan uyarılara uymak zorunda kalıyorduk. 

Namaz başladığında; bir çocuğun değil, namaz kılanların önünden geçmesi, çıtı bile çıkamazdı. Annesinin yada babasının yanında sesini çıkartmadan öylece oturmak zorundaydı. Sekiz,dokuz yaşındaki çocuk namaz kılmasını öğrendiğinden cemaatle kılıyordu. 

                             Bir insan yedisinde ne ise, yetmişinde de, o dur. 

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —