Turhan Eyüboğlu


Yalnız Kalan Rûhumun Acısı Çok Derindir

Yalnız Kalan Rûhumun Acısı Çok Derindir


Yalnız Kalan Rûhumun Acısı Çok Derindir

 

Her şarkıda olduğu gibi bir şeyler yazmak istedim, ancak araştırırken okuduğum bir yazı beni çok etkilediği için yazmak içimden gelmedi. İnsanların zaaflarından faydalanıp neler yapıldığına şahit oldukça zaaftan faydalanıp şöhret ve para kazananın yatağına yattığında vicdan ve onur denen değerin onu nasıl boğmadığına hep hayret etmişimdir!

 

Gerçi "Bu devirde neden hayret eder durumdasın?" diye bana sorabilirsiniz!Ben vicdan ve onurun değerli olduğu dönemi kastediyorum. Birazdan size neyi kastettiğimi okuyacaksınız. İnsanlar, paranın peşine öyle hızlı koşmaya başladı ki vicdan, onur ve ahlakın ona yetişme şansı kalmadığını düşünüyorum.

 

Annem bu şarkıyı dinlediğinde "Bedenen yalnız olmadığını düşündüğünüz insanların ruhen yalnız oldukları ancak bu kadar güzel anlatılır!" derdi. Şimdi düşündüğümde ne kadar çok haklıymış! Bir insanın ruhunun yalnızlığını bir başkasının anlaması çok zordur!

 

Üstat Teoman Alpay Ankara'ı 1965 yılında terk ederek İstanbul'a geldiğinde tiyatrocu ve söz yazarı Aysel Gürel, küçük kızları Müjde ve Mehtap Ar'ın bulundukları eve yerleşti. Aysel hanımla çok iyi anlaşıyorlardı ve kızların manevi babaları ve kiracıları olmuştu. Yedi yıl birlikte yaşadılar. Size "Bu şarkının hikayesine geçmeden önce başka bir hikayeyi anlatmasam eksik olur!" düşüncesinde olduğum için yukarıdaki paragrafta "Birazdan size neyi kastettiğimi okuyacaksınız!" dediğim bölüm bu. Şimdi o hikayeyi Müjde Ar'ın ağzıyla size aktarmak istiyorum.

 

"1965 yılında Ankara'dan İstanbul'a geldiğinde Teoman abi bize yerleşti. Bir gün annem ve Teoman Alpay'la Fatih'teki evde beraber oturuyorduk. Teoman Ağabey bir gün bir İzlanda şarkısı getirdi ve Türkçe söz yazması için anneme okudu. Annem, şarkıya hatırımda kaldığı kadarıyla 'Sarı Güneş' gibisinden bir söz yazdı; ama Teoman Ağabey beğenmedi."

 

"Bunun üzerine kendisi oturup bir söz yazdı; ama bu sözleri İzlanda şarkısına koymaktan vazgeçti ve başka bir eser olarak besteledi. Samanyolu, böyle doğdu. Teoman Ağabey'in şarkıyı 'Vezüv' marka gaz sobasının önüne taburesini çekerek elindeki udla ve çıplak ayakla bestelemesi hala gözümün önündedir. Bu fotoğrafı hiç unutamam!"

 

"Annem, o sırada güftedeki bazı kelimelere karşı çıktı ve ilk mısradaki 'güneş' sözcüğünü zorla koydurttu. Samanyolu'nu ilk dinleyen müzisyen, 1970'lerin sonunda vefat eden ünlü besteci Şekip Ayhan Özışık'tır. Şarkının Metin Bükey'in eseri olarak tanınmasının nedeni ise şöyledir:"

 

"O yıllarda çok sıkıntı çekiyorduk. Teoman Ağabey, devamlı olarak içiyordu. Teoman Ağabey'in bestelerini bir şişe içki parasına verdiği günler olurdu. Hatta, bazı bestelerinin notasını döverek elinden almışlardı. Annemle bestelerini böyle dağıtması yüzünden sürekli münakaşa ederler, annem akşamları "Notalar nerede?" diye sorardı. O da "Verdim!" der ve atışırlardı."

 

"Samanyolu'nun notasını da bir gün peçeteye yazıp Metin Bükey'e vermiş. Bükey, şarkının yıllar sonra Avrupa'da da meşhur olması üzerine vicdan azabı çektiğinden olacak, Teoman Ağabey'e arada bir, üç beş kuruş para göndermişti."

 

Samanyolu şarkısının temasına bakacak olursak Teoman Alpay'ın karakterini görmek mümkün oluyor. Zira "Sarmaşık Gülleri, Buruk Acı, Kalbimi Kıra Kıra" ve daha birçok Teoman Alpay şarkısının onun karakterine yakın olduğu görülmektedir. Fakat "Mühür kimdeyse muhtar odur." sözü ile yola çıkacak olursak Samanyolu'nun bestecisi belgesi Metin Bükey'e aittir. Bundan sonrasını siz değerlendirin."

 

Şimdi biz gelelim şarkımızın hikayesine. Aysel Gürel'le yaşayan Teoman Alpay'ın ne yazık ki içkinin esiri olması ve bestelerini yok pahasına vermesinden dolayı son yıllarında devamlı atışıyorlardı. İlk zamanlar ruh ikizi gibi anlaşan ve birbirlerini duygu yüklü dünyalarında anlayan bu ikili artık anlaşamaz ve konuşamaz hale gelmişlerdi. Üstat, Aysel Gürel'in sarmaşık gülüne su verirken sarmaşık gülüyle konuşur, dert yanardı hayatında yaşadıklarına!

 

Teoman Alpay, babasının ölümü üzerine İstanbul'u bırakarak 1977'de annesi Zehra Hanım'ın yanına gelerek Çanakkale'de baba ocağına yerleşti. İçkiyi bırakmak istediği için bir dönem içmedi. İstanbul'daki anılarını, yaşanmışlıklarını, Aysel Gürel'in arkadaşlığını ve ona sahip çıkmasını, elinden alınan besteler ve Samanyolu bestesi için verdiği mücadeleyi hatırladığı bir gün masanın üstündeki kağıda şu mısraları yazmaya başladı.

 

Yalnız kalan ruhumun acısı çok derindir

Yıllar geçse de inan kalbim yine senindir

Alamaz bin sevgili kalbimdeki şu yeri

Sanki içimde açan bu sarmaşık gülleri

 

Her yerde hatıran var her şey seninle dolu

Her şeyde senin izin bu yol aşkımın yolu

Alamaz bin sevgili kalbimdeki şu yeri

Sanki içimde açan bu sarmaşık gülleri

 

Yazısını bitirdikten sonra kağıdı diğer güftelerinin başına gelenleri hatırlayınca ortalıkta görünmesin diye sehpanın altında bulunan bir kutunun içindeki taban kağıdının altına koydu. Güfteyi yıllar sonra koyduğu yerden çıkardı ve Muhayyerkürdi makamında besteleyerek bizlere sundu. İlk okuyan da Sevim Şengül Hanımefendi olmuştur.