DUYGU KARAHASANOĞLU


ÜÇ DİNİN KESİŞTİĞİ KUTSAL KUDÜS

Filistin İsrail arasında süre gelen anlaşmazlığa her daim yenileri eklenmektedir. 1947´de BM´lerin kurduğu İsrail devleti, bugün Filistin topraklarının üzerinde hak sahibi olmak için her türlü senaryoyu yazmaktadır


ÜÇ DİNİN KESİŞTİĞİ KUTSAL KUDÜS

 

                         Filistin İsrail arasında süre gelen anlaşmazlığa her daim yenileri eklenmektedir. 1947´de BM´lerin kurduğu İsrail devleti, bugün Filistin topraklarının üzerinde hak sahibi olmak için her türlü senaryoyu yazmaktadır.

Yüzyıllık sorun hala çözüme kavuşturulamadı. 1917 Balfourdeklarasyonunda Filistin toprakları üzerinde Yahudilere ait bir devletin kurulmasına izin verildi. O tarihten itibaren  Filistin´e Yahudi göçü başladı. 1931 yılında Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni´nin girişimleriyle Kudüs´te Batılı devletlerin ve Milletler Cemiyetinin almış olduğu kararlara karşı 22 Müslüman ülkeden 153 temsilcinin katıldığı İslam Genel Kongresi düzenlendi.  Ne var ki, değişen bir şey olmadı. 1946 yılında toprakların büyük bir bölümü Filistinlilere  aitken bu topraklarher geçen gün İsrail kontrolleri altına girdi. 1947 BM´nin taksim planıyla İsrail devleti kurulurken Filistinlilerin toprak kayıplarının adımları da  atılmış oldu. 1948´de Arap devletleri ile İsrail arasında ki savaşta ,İsrail sınırlarını genişletti. Batı Kudüs İsrail yönetimine, Doğu Kudüs Ürdün´ün yönetimine geçmesi de, tesadüf değildir.  1967 yılında Doğu Kudüs 6 gün süren savaşta İsrail tarafından işgal edildi.

Filistin topraklarında ateş sönmemek üzere yanarken, kan, durmamak üzere aktı.  Filistin  toprakları eridikçe eridi. Üzerinde dolaşan kabus bulutlarına yenileri eklendikçe eklendi.  1969 yılında Kıble Mescidinin  Selahaddin Minberi ile güney duvarı Avusturalyalı DenisMichealRohan adlı Yahudi´nin saldırısına uğradıktan sonra yanmasının o bölgede yaşayan Yahudilere cesaret verdi.

Barış umutları her defasında yerini kanlı göz yaşlarına ölümün bitmeyen soğuk yüzüne bıraktı. Filistin bir yandan topraklarını kaybederken, diğer yanda İsrail topraklarını büyütüyordu.  Bunun en güzel desteğini 1977 yılında Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat verdi. İsrail´i ve Kudüs´teki hakimiyetini kabul eden ilk ülke ve Arap lideri oldu. 

Takvimler 1980´i gösterirken, BMGK´nin478 nolu kararı gereğince İsrail´in  ilan ettiği  Kudüs başkentliğini tanımaması kalıcı bir çözümü getiremedi.  İsrail, kendine özgü çalışmalarıyla Kudüs´ü baştan aşağıya değiştirmeye çalışmasının yarattığı tahribat Müslümanları kalbinden hançerledi. 1996 yılında Mescidi Aksa muhitinde yaptığı kazı çalışmaları neticesinde Burak Duvarı´na (Ağlama Duvarı)  tünel açması, Filistinlilerin tepkisini alsa da, durum değişmedi. Çıkan olaylarda 63 Filistinli öldürüldü. 1600 kişi yaralandı.

Bitmeyen kavganın aktörleri değişse de, sahne aynı kalıyor. Dönemin başbakanı Ariel Şaron, Mescidi Aksa´ya baskın yapması ikinci ayaklanmanın ilk kıvılcımı oldu.

İsrail Filistin arasındaki gerginlik gerildikçe  gerildi. Savaş tohumları ekildikçe ekildi. Barış meşaleleri yanmamak üzere söndürüldü. Sokaklar ölüm kusuyor, Filistinliler kan ağlıyordu. İsrail Filistin topraklarında yerleşmeye ve söz sahibi olmaya iyice başladı. 2003 yılında Mescidi Aksa´nın avlusuna Müslümanları yaş sınırına göre almaya başlaması tepkilere yol açsa da, İsrail bildiği ve inandığı yoldan vazgeçmedi.

           Geniş bir yelpazede yaşayan Filistinlilerin toprakları hızla İsrail´in eline geçti. Filistinliler dar alanlarda yaşamak zorunda kaldı.

Bugün ABD Başkanı Trump seçim vaatlerinde İsrail´in başkentinin Kudüs olacağını gündeme bir kez daha getirmesi tüm Müslüman ülkeleri ayağa kaldırdı. Başta Türkiye, olmak üzere tüm Müslüman ülkeler tepkilerini açıkladı. Ancak değişen bir şey olmadı. ABD Başkanı Trump, İsrail´in başkentinin Kudüs olarak  tanıdığını açıklayarak, o bölgede barışın olacağını ve barışı isteyenin yanı başında olduğunu dile getirdi. 

Bundan şu anlaşıyor ki, şiddet ve kaos, o topraklardan asla gitmeyecek.