Fatma Karahasanoğlu


SEVGİYE AKITILAN ZEHİR

Kırılan gönüller, kolay tamir edilmediği gibi daima çevresinden uzaklaşır.


SEVGİYE AKITILAN ZEHİR

         Kırılan gönüller, kolay tamir edilmediği gibi daima çevresinden uzaklaşır. Herkesin düşman olduğunu ve her fırsatta kendisine zarar vereceklerini düşünür. En yakın dostları tarafından uğradığı ihaneti, asla kabullenip af edemez.

         İçinde var olan sevgi, artık nefretin güçlü kolları arasında buz gibi eriyip, yavaş yavaş kaybolmaya başlar. öyle bir nefret ki, dostuyla arasına giren bu nifak tohumu her geçen gün arasını daha da açar. Bir an gelir ki, selamı sabahı tamamen keser. Dertlerine ortak çözüm bulmaya çalışan dostlar şimdi birbirlerinin ipini çekmek için fırsat kolluyorlar. Nasıl düzen ?! Daha düne kadar aynı masayı paylaşıp, senin derdin benim derdim diyerek karşılıklı çaylar yudumlamışlardı. Gelinen bu noktada fazla yapacak bir şey olmadığını düşünüp, yollarını tamamen ayırırlar.

Eski bayramlar, eski sohbetler, nasıl geçmişin sayfalarında kalmışsa, bu gibi insanlarında dostlukları öyle mazide kalmıştır. Atalarımızın “bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var.” Özdeyişi keşke çay için söylemiş olsalardı. Belki de bu tür dostluklar bozulmayacaktı.

         Belirli zaman dilimlerine sığdırılan sırlar, bir çırpıda gün yüzüne çıkarak, ardından farklı sorunları beraberinde getirir. kimsenin düşünmediği şekilde ortaya çıkan olayların dudak ısırtacak türden olması bir çok insanın huzurunu bozmaktadır. Çünkü sırlar, ne şekilde olursa olsun kimden miras alındıysa, ömrünün sonuna kadar en iyi şekilde korunması gerekmektedir. “emanete hıyanet edilmez.” Gerçeğini biliyorsa, bunu da çok iyi anlayacaktır. Eğer insanlar arasında güçlü bir güven bağı kurulmuşsa, hiçbir zaman birbirlerine karşı dürüst ve samimi olmazlar. Çünkü küçük beyinlerden daima şeytani düşünceler geçer. Sürekli dürterek rahatsız eder. öyle bir an gelir ki, hiç düşünmediği arkadaşını boğarak öldürür. Ardından da “ben yapmadım” diye haykırır, olay yerinden uzaklaşır. Sebebi açıkça ortadadır. Yakın arkadaşının tarafından uğradığı ihaneti hazmedemeyince, onu kendi elleriyle cezalandırmıştır.

Biraz daha ileri giderek, değersiz bir şeyi öldürdüğünü iddia eder. Ve hiçbir zaman pişmanlık duymadığı gibi suçlu olduğunu düşünmez.

         Demek ki, insanlar arasında hoşgörünün ne denli önemli unsur olduğunu anlamamak cahillerin işi olsa gerek. Eğer herkes hoşgörü duygusunu taşımış olsaydı. Kavgalara gerek kalmayacaktı. Çünkü insanın içerisinde var olan şiddet, kedi gibi sürünüp, kendi yoluna gidecektir. Karşısına çıkan hoşgörü, buna izin vermeyip, amacına ulaştırmayacaktır. Demek ki, her olumsuzluğun yaratıcısı olan şiddet, hoşgörüye yenik düşmediği zamanlarda dilediği her şeyi yapabilmektedir. Zehrini istediği kişiye vererek, onu etkisiz hale getirmeye çalışır. zamana bağlı olsa da, ağına düşürdüğü biçareleri yok etme aşamasında bir hayli yol aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.