Turhan Eyüboğlu


Sevgili Dostum

Sevgili Dostum


Sevgili Dostum

 

Biz üç arkadaş, üç ayaklı pergel gibiydik! Bir araya geldik mi dünyanın en keyifli üçgenini kurardık. Biri kaset olurdu, biri masa, biri de donatırdı ne varsa!

 

Bu üçgenin ortasına düşmek her zaman keyifli olmazdı. Kazara birini dalgaya aldık mı biçarenin iflahını keserdik. Gülmek ve dünyayı sanki biz yönetiyormuş gibi plan yapmak bizim işimizdi.

 

Onunla arkadaşlığımız 1975 yıllarına dayanır. Çok iyi iki arkadaş dahası da çok iyi dosttuk. Arafilboyu'nda arkadaşlıklar hep bir döğüşün sonunda başlar, arkadaşlıklar sağlam olsun diye! Ancak her ne hikmetse Vecdi ile hiç döğüşemeden arkadaş olmuştum 1975 yılında!

 

İlk bakışta simsiyah saçlar! O zamanın modası olacak ki ortadan ayrılmış, biraz da havalanmış! Tam bir Karadenizli olduğunu ispat eden haşmetli bir burnu gözünüze çarpardı.

 

Ama asıl parlak siyah gözleri size sanki içinizde gizli saklı ne varsa aydınlatmış, çözmüş, farkına varmış, ayıklamış gibi bakardı. Bu bakışın şiddetinden bir an elin ayağın buz keserdi.

 

Bir anda o insanın ruhunu delip geçen bakışlar, karşısındakine hiçbir dostluk mesajı vermese bile uysallaşıp yumuşardı. Zamanla, gözlerinin düşüncelerine ayna işleri gördüğünü keşfettim. Eğer niyetiniz varsa Vecdi'nin haleti ruhiyesinin anahtarının gözlerinde olduğunu anlayabilirdiniz!

 

Onu iyi anladığımdan mıdır yoksa birbirimizi tamamladığımızdan mıdır çok emin değilim; ancak çok iyi, iki dost olmuştuk. İnsanların çok dostu olmaz, ama benim ilk dostumdu Vecdi!

 

Beraber ağladığımız da oldu, beraber güldüğümüz de! Beraber dayak yediğimiz de oldu; ama hiç küslüğümüz olmadı! Benim için kötü konuştuğuna hiç şahit olmadığım gibi hiç kimseyi de arkamdan konuşturmadı. Omuzlarında hep bir yük vardı. Benim onda sırrım da oldu, onun da bende sırrı oldu!

 

Vecdi'yi iyi tanıyanlar neden nefret ettiğini çok iyi bilir. Çok samimi olanlar o lafı dediklerinde Vecdi'nin birkaç kez püskürtme biçiminde tükürmesi hiç gözümün önünden gitmez. Çok samimi olmama rağmen tam olarak 'patlıcan'dan neden nefret ettiğini bilmem; hiç bilmek de istemedim!

 

Beni çok kızdırdığı zamanlar birkaç defa o kelimeyi kullandım o kadar! Onun o birkaç saniye eziyet çekmesini görünce bir daha o kelimeyi ağzımdan çıkarmamaya özen gösterdim. Hala o kelime diyorum, duyarsa üzülmesin diye!

 

Evlendiğimde ona bir söz vermiştim. "İlk çocuğum erkek olursa ismini sen koyacaksın, kız olursa ben koyacağım!" diye. Hiç unutmam ne çileler çekmişti bu sorumluluk altında! Okulda çalışmadığı kadar telefon rehberlerine çalıştığına şahit oldum iyi bir isim bulacak diye!

 

Bulacağı isim 'kimsede olmasın' diye gayret ettiğini biliyordum. Aklımda da kimsede olmayacak bir isim bulacak diye "İnşallah beğenmeyeceğim bir isim olmaz!" diye geçiriyordum. Bir gün "Turhan ismi buldum!" deyince bana "Allah'ım sen büyüksün!" diye içimden geçirdim.

 

"Tamam, şöyle oturalım!" deyip Arafilboyu'nda kahvenin önünde küçük iskemleye oturdum. Ben sırtımı duvara dayadım. O hafif bir bıyık altı gülüşüyle "İsmi söyleyeceğim!" deyip hafif bir durakladı. Bende heyecan tavan yaptı!

 

"Söylesene oğlum; ne ismi?"

 

"Yeğenimin ismi Kaner!" dedi.

 

O zamana kadar 'Kamer' ismini duymuş, ama 'Kaner' ismini hiç duymamıştım. Benim heyecanlandığımı ve yüz mimiklerimden şaşırdığımı anlamış olacak ki beden dilinden insan tahlili yapabilirdi.

 

"Dur, heyecanlanma! Çok güzel bir isim olduğunu anlayacaksın!" deyip anlatmaya başladı.

 

"Kaner, savaşta en önde savaşan savaşçı demektir. 'Kan' bizim kanımız, 'er' ise 'askerimiz' demektir."

 

Ben herhalde birkaç saniye sessiz kaldım ki "Ne oldu beğenmedin mi?" deyince kendime geldim! "Çok güzel bulmuşsun!" deyince onun da rahat ettiğini yüz şeklinden anlamıştım.

 

Çok ilginçtir, "İnsanlar ismiyle yaşar veya isim insanın yaşam şekli olur!" derler. Bizde de aynı öyle oldu!

 

Kaner, savaşçı, lider ruhlu, iş hayatında ilklerin peşinde olan biri oldu. Aynı savaşta ilk safta savaşan savaşçı gibi... Vecdi, Kaner'in kişiliğini düşünmüş olacak ki ona yakışan bir isim vermişti!

 

Sonra iş hayatları... Mahalleden ayrılmalar ve uzun bir süre dostluğumuz nadasa kaldı!

 

Vecdi, senin zor zamanında yanında olamadım! Hastane kapısının önünde dahi oturamadım; ne bir sesini ne bir gülüşünü son şekliyle dahi göremedim!

 

Elbet bir gün buluşacağız! Hakkını helal et! Benim bütün hakkım sana helal olsun! Affet beni kardeşim! Mekanın cennet olsun!