Fatma Karahasanoğlu


SEVGİ ÇİÇEĞİ

Aşk, çoğu zaman çaresi olmayan çoğu zaman acı veren ve çoğu zaman mutluluk saçan bir şeydir. Birbirini çok sevenlerin kavuşması neredeyse yok gibidir. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı gibi.


SEVGİ ÇİÇEĞİ

 

              Aşk, çoğu zaman çaresi olmayan çoğu zaman acı veren ve çoğu zaman mutluluk saçan bir şeydir. Birbirini çok sevenlerin kavuşması neredeyse yok gibidir. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı gibi.

Bu hafta Zeynep ile Mehmet´in hikayesini sizinle paylaşmak istedim.   

              ?Bir zamanlar Mogan´da Kocadonlu adında çok nüfuzlu ve çok kibirli bir ağa vardır. Varlıklı oluşuyla ve evlatlarıyla gurur duyan ağanın en küçük oğlu ise Mehmet´tir. Babası, Mehmet´e çobanların sürülerinin bakımını verir. O tarihlerde verimli yeşilliği ve sulak alanı ile göl kenarı ideal bir otlaktır. Burada sürü için kaval çalarak bekleyen Mehmet, bir gün karşı kıyıdan bir başka kaval sesi duyur. Kavalı çalan, karşı taraftaki Hacılar Köyü´nün fakir çobanının kızı Zeynep´tir. Birbirini görmeyen iki genç, zaman içinde kaval çalarak birbirleriyle anlaşmaya başlar ve gel zaman git zaman Mehmet bu kişiyle tanışmak ister. Bir bahar günü soyunur, göle girer ve karşı tarafa vardığında, dünyalar güzeli Zeynep ile karşılaşır. Görür görmez birbirlerine sevdalanan iki genç, artık sık sık görüşecek ve birbirlerini görmedikleri zamanlarda da yine kavallarını konuşturacaklardır. Mehmet´in de diğer kardeşleri gibi evlenmesini isteyen ailesi, onu sıkıştırınca, Mehmet de Zeynep´i ailesine anlatır. Fakat kibirli ağa, oğluna kendi kızlarını vermek için sıraya giren ağalar dururken, fakir bir çoban kızının gelini olmasına istekli değildir. Kabul etmez ve çobanı da aşağılar.
Bunun üzerine iki âşık da yemeden içmeden kesilirler ama Mehmet, Zeynep´i görmek için gitmeye devam eder. Derken sonbaharla birlikte soğuklar gelir, üzüntüye bir de üşütme eklenince ikisi de vereme yakalanır. Kışın zorlu şartlarında hastalıklarına rağmen görüşmeye devam eden iki genç, baharla birlikte çayırlarına geri dönerler ama ne çare ki ikisi de çok halsizdir. Kaval çalarak bir süre daha birbirleriyle anlaşırlar ama bir süre sonra Mehmet dayanamaz ve kan kusarak ölür, bir ay sonra da Zeynep??

İşte iki âşığın kan kusarak öldüğü bu iki yakada bir güzel çiçek açar; Sevgi Çiçeği?
           Şimdi Mehmet´in mezar taşlarının kalıntılarının olduğu yer, halk tarafından türbe olarak kabul edilir. Eskiden hayvanlar için çaresi olmayan şarbon ve şap gibi hastalıklara tutulan sürüler, bu türbenin olduğu yere getirilir ve burada yedirilip içirildikten sonra iyileştiklerine inanılırmış. Bu nedenle çiçeğin bir diğer adı da ?Türbe Çiçeği? olarak biliniyor. Aynı zamanda güneş ışınlarına göre rengi değiştiği için ?yanardöner?, sevgiyi ifade ettiği için ?peygamber çiçeği? ve Zeynep´in hikâyesini de anlattığı için ?gelin düğmesi? de deniliyor. En kapsayıcı ad olan ?Sevgi Çiçeği? ise bugün dünyada da bilinen ismi olarak kabul ediliyor.