Turhan Eyüboğlu


Politikacılar ve Din Adamları

​​​​​​​Şu yaşıma kadar araştırdığım ve okuduğum kitaplardan şunu anladım:


Politikacılar ve Din Adamları

Şu yaşıma kadar araştırdığım ve okuduğum kitaplardan şunu anladım: "Yıllardır din, Allah'ın dini, kitaplarına göre değil, güce göre uygulanarak kullanılmış." Tarihe bakın bunu çok rahat göreceksinizdir. Kendi çıkarlarını, kendi geleceklerini toplumların üstünde tutanlar, gücü elinde tuttukça dini kullanmışlardır.

Ne yazık ki bu da yetmezmiş gibi demokrasiyi araç olarak kullananlar da dini de araç olarak kullanmışlardır. Bana göre bunu da içlerindeki kötülüğü maskelemek için yapmışlardır. Yoksa nur yüzlü, dünya tatlısı, iyiliksever, ayrıştırmayan, 'İnsanı Allah yarattı!' deyip ona göre davranan bir tane siyasal dinci olmaz mıydı?

 

Bir dünya düşünün ki insanlar binlerce yıl mutlak bir cahillik içinde yaşıyor. Hak yok, adalet yok, ahlak yok! Binlerce yıl sonra Allah'ın emirleri geliyor. Peygamberler müjdeleniyor insanlar doğru yolu bulsun, aydınlansın ve kardeşçe yaşasın diye! Allah, yapılan zülümlere, haksızlıklara dur demek için müdahale ediyor.

 

Şimdi dünyayı takip edenlere soruyorum! Evet, yanlış yazmadım! Dünyayı takip edenlere soruyorum; kafasını kuma gömenlere değil, aklını kiraya verenlere değil! Düşünen, kuşku duyan ve bilime inananlara soruyorum. Dünyada yapılan zülümleri, adaletsizlikleri, haksızlıkları, insan vicdanını sızlatan olayları görüyorsunuz. Peki bu nasıl bir kutsallıktır?

 

Bunun nedenini yarım yamalak da olsa biliyordum. Ancak bir din adamından dinledikten sonra benim anlatmamın önemi olmadığını kavradım. O din adamının söylediklerini size aktarmak ve 'Altına imzamı atarım!' demek istediğim için bu yazıyı kaleme aldım. Şimdi neden dünyanın bu halde olduğunu daha iyi anlayacaksınız. Din adamının konuşmasını aktarıyorum:

"Kutsal kitapta yazar ki yerin toprağından insanı yarattı; burnuna hayat nefesini üfledi ve insan yaşayan can oldu.

Kendi benzeyişinde ve suretinde yarattı insanı ve onu adem bahçesine yerleştirdi bakması ve koruması için."

"Bugün eğer biz bu dünyadaki sorunları yaşıyorsak bakmak ve korumakla yükümlü olduğumuz insanı ve doğayı gözardı etmemizden dolayıdır.

Sıhhatli bir iletişimde önce sevgi ortamının, güven ortamının, eşitlik ortamının olması gerekiyor. Bu sorumluluk tamamen insana verilmiş bir görevdir.

Dünyada göçler başlıyor kuraklık yüzünden. Halbuki kuraklık insanın yüreğinde başlamıştır. Ve o kuraklık yüzünden insanlar birbirini dışlıyor. Çünkü bir insanın istirahat edebileceği, huzur duyabileceği yer başka ülkeler değildir. Başka bir insanın yüreğidir. Onun için kanunların bana verdiği hakları istemiyorum, ben yüreğinizde yer istiyorum.

Eğer ben sizin yüreğinizdeysem size ait olan her şey benimdir. Ama sizin yüreğinizde değilsem hiçbir şey bana ait değildir; ben dışlanmışımdır.

'Neden bu dünyada barış ve sevgi yok!' dediğimizde bunun iki tür insandan kaynaklandığını biliyorum.

Birincisi din adamlarından; ikincisi de politikacılar yüzünden! Çünkü din adamları vadettiklerini yaşamıyorlar; politikacılar da vadettiklerini yerine getirmiyorlar.

Size bir olayı anlatmak istiyorum. Melekler, insanın birini alıp cennete götürmüşler. Ademoğlu cenneti gezmiş ve hayran kalmış; her yer çok güzel! Herkese melekler hizmet ediyor!

Ademoğlu meleğe sormuş: "Siz burda ne satıyorsunuz?"

"Biz burda adalet satıyoruz, sevgi satıyoruz, merhamet satıyoruz, dostluk ve dürüstlük satıyoruz, yardımlaşma satıyoruz."

Ademoğlu heyecanlanmış; çünkü bunlar dünyada o kadar azalmış ki insanlar bu değerleri bulamayacak duruma gelmişler.

Ademoğlu meleğe sormuş: "Ben bunlardan alıp dünyaya götürebilir miyim?"

"İstediğin kadar alıp götürebilirsin."

"O zaman bana adaletten beş yüz ton, sevgiden dört yüz ton, merhametten üç yüz ton, yardımlaşmadan iki yüz ton hazırlayın alıp götüreceğim."

Melek, siparişini hazırlamak için ademoğlunun yanından ayrılmış. Ademoğlu bu kadar siparişi buradan nasıl götüreceğim?' diye düşünmeye başlamış. Biraz zaman geçtikten sonra melek elinde bir para kesesini andırır küçük bir keseyle gelerek keseyi ademoğlunun önüne koymuş.

"Buyurun siparişleriniz bu kesenin içinde!" demiş. Ademoğlu bir keseye bakmış, bir meleğe bakmış!

"Ben size bu değerler dünyada azaldığı için tonlarca sipariş verdim. Siz bana küçük bir kese getirdiniz." Melek gülmüş.

"Biz burada, sizin benden istediğiniz değerlerin tohumlarını satıyoruz. Bu tohumları alır, yüreğinize ekerseniz orada tonlarca olur." demiş.

Ademoğlunun yüzü kızarmış ve başını öne eğmiş.

Yıllardır bütün dünyada politikacılar meydanlarda, meclislerde çok güzel şeyler söylüyorlar. Din adamları camilerde, kiliselerde çok güzel şeyler söylüyorlar. Buna rağmen dünya hala güzelleşmemişse bunun tek bir nedeni vardır. Böyle politikacıları ve böyle din adamlarını hayatınızdan uzaklaştıramayışınızdandır.

Görevini yapan, verimli olan, dünyayı güzelleştiren, yüreklendiren insanlara ihtiyaç vardır. Bunun için sağlam zihinli insanlara ihtiyaç var. Ancak sadece sağlam zihinlilik yetmez; sevgi dolu bir yürekte onunla birlikte olmalı! Yoksa zalimlik olur!

Yasayı uygulayacak kişi, eğer seven bir yüreğe sahip değilse adaletsiz olur.

Gördüğü insan kardeşini sevmeyen kişi, görmediği Allah'ı sevemez. Allah'a giden yol camiden, kiliseden inanın geçmiyor. Allah'a giden yol başka bir insanın gönlünden geçiyor.

Onun acılarına ortak olmak, onun gözyaşlarını silmekten geçiyor. Bunu yapamıyorsam benim din adamlığım, Tanrı'ya olan inancım, hepsi boştur."

Yukarda yazdığım sözleri bir toplantıda Peder Zaven Bıçakçı aktardı.

"Kul hakkı yemenin en tehlikeli çeşidi, devlet ve vakıf malı gibi âmmenin ortak hakkı olan şeyleri haksız yere gasbetmek ve uygunsuz bir şekilde kullanmaktır. Bu haksızlık, ferdî haklara göre daha tehlikelidir. Zira sonunda pişman olunsa bile bütün hak sahiplerinden helâllik almak mümkün değildir."

"Mallarınızı aranızda bâtıl sebeplerle yemeyin! İnsanların mallarından bir kısmını, bile bile haksız yere yemek için, onları hâkimlere rüşvet olarak vermeyin!" (Bakara, 188; Nisâ, 29)

Artık kararı siz verin!