Turhan Eyüboğlu


Paparza

Bir rüzgâr eser, yaprak kıpırdar, biri diğerini sallar, karınca taşıdığı yükün ağırlığını hisseder.


Paparza

 

Bir rüzgâr eser, yaprak kıpırdar, biri diğerini sallar, karınca taşıdığı yükün ağırlığını hisseder. Sen ise hafif hafif rahatladığını hissedersin yakıcı güneşte. İşte, o an baktığın tarafta bulunan orman esintisi sana ulaşmıştır, yüzüne vuran serinlikle. Sen bakışını alamazsın o baktığın tarafta bulunan orman denizinden.

 Bir ses gelir uzaklardan; sadece onun sesi varmış gibi çınlar kulağında. Oradan anlarsın ?İleride inekler otluyor!´ diye. Ancak o sesi duyan Kise yalnız bırakmaz sessizlikte olan çıngırak sesini; keskin keskin bağırır: ?Ben de buradayım.´ diye. İşte, başlamıştır sesler senfonisi. Karatavuğun sesini duyarsın o keskin uçuşunda. Bir an ayaklarının dibinde kıpırdamalar başlamıştır, ormanda alarm vurmuş gibi.

 Ne güzel günlerdi yayla günlerimiz! Bu cümleleri okuduktan sonra yaylanız veya köyünüz aklınıza gelmiştir; ?Yo, benim aklıma gelmedi!´ demeyin bana, inanmam. ?İnsan, çocukluğunun geçtiği yeri özlermiş.´ derdi abim her seferinde. Gerçekten de öyledir; ben kendi çocukluğumdan ve çocuklarımın Maçka´yı sevmesinden anlıyorum.

 Likotrip´e doğru yürürüm, patika yoldan. Burnumda çam kokusu, kulaklarımda ineklerin çıngırak ve kuşların sesi? Ormana girmeden hissedersin geçmişten gelen, baban ve onun babasının sesini. Yürü bu yollarda! Bu yollarda yürüyerek bu hale geldik, onun için dimdik ayakta erdik lafını.

 İşte, bunu hissederek geçerim o patika yoldan Likotrip´e ulaşırken. Şimdi önümde Likotrip ve onun arkasında uzanan çayır gölü. Yemek yediğimiz, ateş yaktığımız yerlere bakarım; babamın ve amcamın nişan için koyduğu rakı şişesi gelir gözümün önüne. Babam bağırır ?Koy şişeyi oraya, bir atışta vurayım da görün!´ diye. Evet, biz atıp vuramamıştık; ama babam bir atışta vurmuştu şişeyi.

 Çok dinledik ondan bu hikâyeyi ?Şişeyi ben vurdum bir atışta!´ diye. Oturduğumuz yerde görürüm İzzet, Muzaffer, Temel, Cevdet, Salih Zeki, Yılmaz, Osman, Ali ihsan, Şeref, Ahmet ve Şeker Ali  amcamı! Sanki rakılarını doldurmuş ?Şerefe der!´ gibi. Oturduğumuz yerde bulunan o büyük kaya ve üç çam ?Bu olaya şahidim!´ der gibi bakıyorlar bana.

 Biri bağırır ?Dikilitaş´a gidiyoruz.´ diye. Artık yenilmiş ve içilmiştir; sağlık sporu yapılacakmış gibi kalkılır, Dikilitaş´a yürüyerek gidilir. Oradayız; artık yapılacak bir şeyimiz daha var bizim için, sesli kayaya bağırarak sesimizi duyarız gelen yankıdan. Artık dönüş başlamıştır ormandan. Likotrip´e tam sayı gelememişizdir bir türlü; ancak çay zamanı her ne hikmetse eksiksiz oluruz orada!

 Artık Likotrip´ten kalkma zamanı gelmiştir. O patika yola girilir ve bizim evin başından yaylanın ortasında bulunan Zoriya Çimeni´ne kuş bakışı bakarız. Çimende oturulur, bizler top oynarken akşama doğru en son yayla sakinleri tarafından kaymakla yapılmış hoşmeri gelir ortaya. Herkes bir kaşık alır ve midenin boş kalan kısmı -tabi kalmışsa- o da dolar bu son hamleden sonra.

 Artık dönme zamanıdır! Arabalara binilir, silahlar çekilir, o güzelim yaylanın sessizliği doğal olan sesin dışında silah sesleriyle irkilir. Hani hoşuma gitmiyor desem de yalan olur.