DUYGU KARAHASANOĞLU


ÖZLEYİP DE GÖREMEMEK ZOR


                    ÖZLEYİP DE GÖREMEMEK ZOR

 

                     Annem; sevgini taşımak değil, hasretini çekmek zor. Gülmeyi unutmak değil, ağlamaya alışmak zor. Yaşamak yada ölmek değil de, seni özleyip de görememek çok zor?

                    Bazen kelimeler, bazen düşünceler karışık olur. Evlat acısı hiçbir yere benzemez derler. Ya anne acısı?! Anne acısının ne demek olduğunu annesini kaybedenler bilir. Karşılıksız, menfaatsiz tek seven annelerdir.

Yine Haziran ayıydı. Yedi yıl önce annemi ebedi hayata yolcularken, takvimler 21 Haziran´ı gösteriyordu. O gün dünyam karardı. Yaşamak ve ölmek arasındaki çizgi birden kayboldu. Hayat manasını kaybetti. Düşünceler birbirine karıştı.

Bugün annesine nazlanmayan hiçbir evlat yoktur. Annemle tartışır, darılır; tekrar barışırdım. Aslında annem darılmazdı. Yine darılan ben olurdum. Tabii ki barışında yine ben. Her defasında konuları büyütende ben olurdum. Annem sabah kahvaltısını saat 07.00 de hazırlardı. Bende erken kahvaltı yapmak istemezdim. Bu yüzden annemle yine tartışır, kahvaltı sofrasına da otururdum. Bugün annem yok. Fakat kahvaltı saati yine sabah 07.00´de. Sofrayı  erken saatte hazırlamak hoşuma gidiyor.   Annemden sonra seyahatlerimde kalmadı. Annem yaşarken, her şey daha farklıydı. Ne zaman bir yere gidecek olsaydım, annem korkuya kapılarak, kaza geçireceğimden endişe ederdi. Anneme her zaman korkularının yersiz olduğunu söyler, gönlünü ferah tutmasını isterdim. Fakat bugün o korkular bende oldu. Bir yere gitmeye karar verdiğim an aklıma gelen ilk şey kaza korkusu oluyor. Tıpkı annem gibi. Annemden sonra hissettiğim tek şey KORKU oldu. Korku benim arkadaşım, haline geldi.    

                     Gazetemizin Yazı İşleri Müdürü Nedim ağbide annesini Haziran ayında kaybetti.  Emine teyzede annem gibi Çarşamba günü sevenlerinin gözyaşları arasında ebedi yolculuğuna uğurlandı. Yenimahallle Arsin´in mahallerinden biriydi. Emine teyzenin cenazesine gitmek için Trabzon Baro önünden araç kaldırıldı. Bizlerde araçta yerimizi aldık. Yarım otobüs, güneş altında Arsin´e doğru ilerlerken, cenazenin hüznü herkesin yüzüne yansımıştı. Gazetecilerin yanı sıra Emine teyzeye son görevini yerine getirmek isteyenlerde arabada yerini almıştı.

Maçka gibi Arsin´in de hafta günü Çarşambaydı.  Arsin´e girmeden aracımız Yenimahalle yoluna saptı. Ekili arazilerin ve fındık bahçelerinin arasından kıvrılan yol, bizi mezarlığa kadar götürdü. Caminin önünde otobüsten indik. Caminin karşısında ki dernek binasının avlusu cenazeye gelenlerle dolmuştu. Cenazenin  baş ucunda taziyeleri kabul eden Emine teyzenin oğlu ve iki torunu vardı. Nedim ağbi, eve taziye için gelenleri kabul ettiğinden yanımıza daha sonra geldi. Öğle namazı okunurken, yüreğimden bir şeyler kopup gitti. Caminin halı döşenmiş merdivenlerinden kadınlar için ayrılan üst kata çıktık. Namazdan sonra cenaze namazı için derneğin avlusuna toplanan cemaatin arkasında durduk. Hoca hellallık istedikten sonra cenaze namazı kıldırdı. Hep bir ağızdan amin diyerek Emine teyzeyi caminin yanında bulunan köy mezarlığına uğurlamak için  cemaatle birlikte avludan çıktık.

O, nasıl bir an?! Dizlerinin bağının çözüldüğü, yüreğinin sıkıştığı, aklın ve dimağının durduğu o an!

Hissettiğin tek şey dönen dünya. Dönen dünyayla birlikte yapacak olduğun şeylerle,  hayata devam olduğu gerçeğidir.    

               Bir insan annesini kaybettiğinde nasıl olur? Nedim ağbinin uykusuz gözleri, donuk bakışları, solgun yüzü her şeyi anlatıyordu. Kolay mı? Anneyi kaybetmek, kolay mı? Bir daha onu görememek korkusuyla yaşamak kolay mı? Onun kokusunu alamamak, şefkatli bakışlarını görememek kolay mı? ?Anne? kelimesini bir daha söyleyememek kolay mı? Annesiz hayata devam etmek kolay