Turhan Eyüboğlu


Maçka'nın Rüzgarı

Maçka'nın Rüzgarı


Maçka'nın Rüzgarı

 

'Aşıklar Taşı'na çıkıp oturduğunda yüzün doğuya döner. Önündeki vadiye hükmetmek için mi yoksa yıllarca oturan aşıkların hayali mi yüzünü doğuya döndürür bilemezsin!

 

Artık bakışlarının karşısındadır Maçka! Elini uzatsan iki derenin kesiştiği yeri tutacakmışsın gibi gelir sana! Başparmağını kaldırdığında görüntü kaybolur parmağının arkasında!

 

Görmediğin, ancak hissettiğin kuzey rüzgarının uçu kaldırdığın parmağına değmiştir artık! Göğüs kafesi içinde yer alan dertler ve sıkıntıları alıp götürecekmiş gibi göğsünü sarar sana ulaşan rüzgar! Dokunur bir anda yüzüne seni öper gibi, okşar gibi, sever gibi!

 

Bazen serpintileri getirir gözyaşı gibi, öfke gibi, kan gibi! Savurur giysileri, tenle arasında hiçbir şey istemez gibi! Bir anda kıskanç bir sevgiliye döner, ne yapmak istediğini anlayamazsın! Bir anda kötü zaman dostu olur, savurur aklı ateşle beraber, ruhu yaprakla beraber!

 

Gözünün önünde tren vagonları gibi geçer önüne kattıklarıyla! Kokular getirir uzaklardan! Anlatır bir öykü, dinlemesini bilene! Maçka'da öykü dinlemek istersen, rüzgarı dinleyeceksin der gibi dürter seni! Yaşanmışlıkları, acıları, neşeleri, savaşları, terk edişleri anlatır, anlatır, anlatır!

 

Bir bakmışsın yönünü değiştirmiş, Hordokop'tan bir fısıltıyı sana ulaştırmak için hafif bir meltem olmuş! 28. Alay'ın onlarca kefensiz yatan şehit arasında dolaşarak "Onların yerini bulamadın; ama ben senin yine de saçlarını okşuyorum!" der gibi fısıldar kulağına!

 

Bazen öyle değişir ki Yunanistan'ın bir ucundan eserek gelen bu rüzgar defalarca sevgiyi ayaklarının altına sererek sağduyulu olduğunu anlatır, bir fedakarlık rüzgarı gibi dokunur saçlarına! İçindeki sesi duyar gibi olursun bir anda! "Nereden nereye geldik?" dersin o fısıltıya!

 

Dedenin dedikleri gelir aklına! "Çok iyi komşularımızdı; onların ustalığı ve sanatkarlığı olmasa biz bir şey yapamazdık. Yıllarca iyi geçindik; daha yıllarca geçinebilirdik İngilizlerin oyunları olmasa!"

 

Bir an daldığın hayalden martı sesine uyanırsın. Kendini deniz kenarında hissedersin! Martı sürüsünün yavaş yavaş önünden geçerken kanatlarının çıkardığı rüzgar değer tenine! Deniz olmasa da martıların geçtiği yeri deniz gibi görürsün! O alabildiğin yeşil, masmavi bir denize bürünür gözünün önünde!

 

Bir an dalarsın başka bir hayale! Dağlar çeker, yollar çeker; yaylaların içinde hissedersin kendini! Yüzyıl geridesin artık yüzüne vuran rüzgarın etkisiyle! Bir yer sızlar içinde! Ellerin üşür, gözün buğulanır yüzyıl geride gördüğün güzellikle!

 

Artık sertleşen rüzgar hayalinden çıkarmıştır seni! Aşıklar Taşı'ndan baktığında ne güzelim dere kalmıştır, ne de o yemyeşil vadi! Ne dereyi geçmen için tahta köprü ne de karşıdan yürüyen bir köylü...

 

Baktığın yerde, betonlar arasında esir edilmiş bir dere "Bir gün intikamımı alırım!" diye sessizce akıyor. Yanında bir anakonda edasıyla süzülen yol... Ne piknik alanları, ne derelere söylenecek türkü ilhamları...

 

Duyguyu öldürdük, doğayı öldürdük! Bizi hayala sürükleyen rüzgarı "Ne zaman öldürür bu zihniyet!" diye aklımdan geçiriyordum ki yüzüme vuran rüzgarı hissetmez oldum!

 

Ayağa kalktım. Aşıklar Taşı'nda bağırdım:

 

"Bir sen kaldın; sen de bizi terk etme!" diye.

 

Hayallerimizi bile çaldılar!

 

Not: Maçka'da çok Aşıklar Taşı vardır. Benim size bahsettiğim Konak Mahallesindeki, eski okulun yanında olandır.