Turhan Eyüboğlu


Maçka Başka Bir Sevda

Hep başkaları anlatmış seni, sen kendinden bahsedemediğin için! Evet, duyar gibiyim seni!´Nasıl anlatayım kendimi?´ diyorsun.


Maçka Başka Bir Sevda

 

Hep başkaları anlatmış seni, sen kendinden bahsedemediğin için! Evet, duyar gibiyim seni!´Nasıl anlatayım kendimi?´ diyorsun. Belkide ´Siz anlatın beni!´ diyorsundur ben duymasam bile. ´Siz anlatın beni!´ diyorsun, bende kendimi anlattığımda aslında sizi anlatırım. ´Çünkü aynıyız biz bu dağların arasında! İçinde sıkışıp kalmış tarih ve insanlarız biz. Sanki bu dağları bizi buraya kapatmak için yapmışlar!´ diyorsun. Dünyayı dağların arası kadar biliyorsun.

 Bizim küçük bir dünyamız vardı. Küçüktü, ama dostluk, sevgi, mutluluk dolu bir dünyaydı. Burası, Maçka İpekyolu üzerinde bulunan, kültürel geçmişi ve tarihi konumuyla Trabzon´un deniz dışında bulunan ilk ilçesi. ´Senden sonra hiç yaşamadım!´ diyen, yani gelinlerin, çalışmak için gurbete gidenlerin, her nedenle olursa olsun Maçka´yı terkedenlerin sözü olur mektuplarda, şiirlerde, konuşmalarda, haykırışlarda! Küçük, sıradan bir dünyada yaşamak istemenin manevi ve geçmiş bağların getirdiği alışkanlıkla.

 ´Yıllar geçti anlayamadım, hiçbir şeyde senin tadını alamadım!´ dercesine baktığın özlemin doruk noktasına ulaştığı uzak yerlerden, anıların derinliğini hissettiğin o iki vadinin birleşir gibi nokta haline geldiği veya işaret eder gibi iki okun Maçka içinde birleştiği derenin noktalandığı yerde kendini hissedersin gözünü kapattığında. İşte o zaman ´Aradım, bulamadım.Bitsin bu çilem, dayanamadım!´ dediğin son sözünden sonra gözyaşını dökersin Maçka için.

 ´Sensizliğe alışamadım, daha ben mutlu olamadım!´ diye geçirirsin içinden yalnız kaldığında veya bir köy türküsü duyduğunda. Kemençenin içine işlediği efkar denilen zaman dilimine girdiğinde ´Bu hikaye burda bitmez!´ diyeceksin yazın Maçka´ya geliş tarihini düşüneceksin. ´O yerlerde yaşamak, her şeyi seninle paylaşmak istiyorum.´ diye haykıracaksın.Belki çok önemli bir toplantı içinde yanındaki sesini duymasa bile. ´Ne zor böyle sensiz olmak!´ diye içini geçireceksin bir an toplantını unutup kendini yaylada hissedeceksin. Birisinin uyarısı ile kendine geldiğinde ne düşündüğünü söyleyemeyeceksin.

 Belki gelmediğin seneler o kadar uzun olmuş olacak ki ´Unuttum artık adını!´ diyeceksin Maçka´ya. ´Dağların, köyün, yaylanın patika yollarında, o çise şeklinde yağan yağmurda ıslandığın günlerin aklına gelmeyecek!´ diye düşüneceksin.Ta ki bir Maçka sözü, bir kemençe yakarışı, bir küçük dere ve bir çam ağacı görünceye kadar... İşte, onlar senin şifreni açacak ve o hatırlamada zorluk çektiğin o yaşamı senin gözünün önünden geçirecek.İşte, o zaman bağıracaksın sessiz çığlığınla ´Aç içimdeki dağ çiçeğim!´ diye. Sen Maçka´nın dağlarını düşündükçe ´Söyle bana hayat, bu bana reva mı?´ diyeceksin.

 İnsan evde kimse olmayınca bir ses, bir arkadaş arıyor. Zaman değişir, dünya değişir, insanlar değişir. Hiç kimse bize bir şey sormaz, unutmuşlar gibi bizi. Bazen hayatımıza devam etmek için tüm geçmişimizi arkamıza bırakırız.Fazla hayalde kurulmaz gurbette. Biliriz ki kurulan her hayal hüzün olur çarpar yüzümüze! Başkaları tarafından şekillenirken hayatımız, sesimiz çıkmaz; ama zorlanırız kendi hayalimize bakmada. Bunu başardığımızda çocukluğumun bayram sabahları gibi insan sevinir o Maçka hayallerine bakarken.

 

İşte, insan böyle bağlanıyor Maçka´ya anlamadan!Genlerine böyle işliyor bu sevgi! Herkes çocukluğunun geçtiği yeri arar, belli bir zaman sonra. ´Ne olur duy artık sesimi! Bu ateşin kül olası yok!´ diyeceksin çocukluk anılarına. Belkide inkar etmeye çalışacaksın gözünün önünde akan film şeridine; ancak şimdiden seni uyarayım, ne yaparsan yap işlemiştir o sevgi genlerine!

 

 

Turhan Eyüboğlu