Fatma Karahasanoğlu


KİMSE FARKINDA DEĞİL

Düşündüklerimiz düşünemediklerimiz, yaşadıklarımız yaşayamadıklarımız.


                                         KİMSE FARKINDA DEĞİL

 

  

                    Düşündüklerimiz düşünemediklerimiz, yaşadıklarımız yaşayamadıklarımız. Her kentin kendine özgü yaşam biçimi vardır. Her kentte farklı kültürlerin insan hayatlarına etkileyişi mevcuttur.  Trabzon deyince akla çok şey gelir.

Yağmurun ıslattığı caddelerde, yayılan simit kokusunu buram buram çekmek. Soğuk havalarda köşe başlarında satılan kestanelerin tadı hiçbir yerde yoktur. 

                      Trabzon´da diğer kentler gibi değişip gelişti. Ancak bazı değerlerinden uzaklaştı. Meydan Parkının şimdiki tuvaletlerinin olduğu yerde bir opera binası vardı. Uzun etekli kadınlar, takım elbise giyen erkekler her gece operaya gittiğini kim bilir, kentin mahallelerine dolmuş taksi olduğunu ve yolcuların o şekilde seyahat ettiğini kim bilir. Yine mahallerde yazlık sinemalar olduğunu ve mahalleli kadın erkek çocuk gittiğini kim bilir. Her yıl bir ay açık kalan eğlence merkezi olan fuarları kim bilir. Yürekleri ağza getiren çadır içerisinde akrobasi gösteri sunan motorsikletleri kim bilir. Dönme dolapları, çarpışan otoları, hediyelerin dizili olduğu yere hediye kazanmak için atılan çemberleri kim bilir. Evlerin avlusunda ud çalıp şarkı söyleyenleri kim bilir. Ay ışığında limanda denize giren hanımları kim bilir.  Kırk kuruşa kırk mandalina satın alındığını kim bilir.

                      Trabzon çok farklıydı. Evlerin avlusuna toplanan kızlar ud çalıp şarkı söylerken, sokaktan geçenler onları dinlemeden gidemezdi. Yanık sesli kızlar, şarkı söylerken bir başka kızın çaldığı ud ona eşlik ederdi.  Çay ve pasta da vazgeçilmezleri arasındaydı. Bazen bu şölene erkeklerde dahil olurdu. Müzik eşliğinde dans ederken, göz teması kurulurdu. Şık giyimli hanımlar ve beyler gönüllerince eğlenip, giderdi.

                       Mahallede herkes herkesi iyi tanıdığından ara yerde kötülük olmazdı.  Kimin sorunu varsa çözümü için tüm mahalle seferber olurdu. Evler genellikle sobalıydı. Bir yerde soba yanar, ev halkı etrafında ısınmak için toplanırdı. Dedeler ve nineler torunlarıyla birlikte yaşardı. Her akşam masal dinlemek için dedelerine yalvaran çocuklar farklı bir dünya alemindeydi. O çocuklar dedeyle haşır neşir olur, O´nun nasihatleriyle büyürdü. Siyah beyazlı televizyonlar evlere girmeye başlayınca tek kanalda olsa ev halkı pür dikkat televizyona bakmaya başladı. Sonra renkli televizyonlar siyah beyaz televizyonların yerini aldı. Ekran daha canlı ve renk cümbüşüne döndü. İlerleyen zaman içerisinde bilgisayarlar, hayatımıza girdi. Sonra cep telefonları.  Elektronik adresler, internet ortamının gelişmesi derken akıllı telefonlar hayatımıza girdi. Instagram, twitter, whatsapp. Vb.

                Herkes kendi dünyasına çekildi. Elinde kendine özel akıllı telefonla dilediği sitelerde dolaşarak, yanı başında olanlardan habersiz yaşam sürer oldu. Gündelik hayatlar bile teknolojinin esiri haline geldi. Kalabalık ortamlarda bile yalnızlıklar yaşanıyor.  Çünkü herkes kendine ait telefonuyla vakit geçirmeyi tercih ediyor.

              Kısacası sobalı evler yerini kaloriferli evlere, muhabbet yerini cep telefonlarına devrederken yalnızlığa atılan adımın kimse farkında değil.