Fatma Karahasanoğlu


İKİ HİKAYE

Mevlana Celaleddin Rumi´nin mesnevileri, herkese ders verir niteliğindedir. Bu hafta siz değerli okurlarım için mesneviden iki hikaye seçtim.


İKİ HİKAYE

 

                  Mevlana Celaleddin Rumi´nin mesnevileri, herkese ders verir niteliğindedir. Bu hafta siz değerli okurlarım için mesneviden iki hikaye seçtim.

 ?Bir bakkal vardı, onun bir de dudusu vardı. Yeşil, güzel sesli ve söyler duduydu. Dükkanda dükkan bekçiliği yapar; bütün alış veriş edenlere hoş nükteler söyler, latifeler ederdi. İnsanlara hitap ederken insan gibi konuşurdu, dudu gibi ötmede de mahareti vardı.
Efendisi bir gün evine gitmişti. Dudu, dükkanı gözetliyordu. Ansızın fare tutmak için bir kedi, dükkana sıçradı. Duducağız can korkusundan, dükkanın baş köşesinden atıldı, bir tarafa kaçtı; gülyağı şişesini de döktü. 
Sahibi evden çıkageldi. Tacircesine huzuru kalple dükkana geçti oturdu. Bir de baktı ki dükkan yağ içinde, elbisesi yağa bulanmış. Dudunun başına bir vurdu; dudunun dili tutuldu, başı kel oldu. Dudu birkaç günceğiz sesini kesti, söylemedi. 
Bakkal nedametten ah etmeye başladı. Sakalını yolmakta, eyvah, demekteydi; nimet güneşim bulut altına girdi. O zaman keşke elim kırılsaydı; o güzel sözlünün başına nasıl oldu da vurdum? 
Kuşu yine konuşsun diye yoksullara sadakalar vermekteydi. 
Üç gün üç gece sonra şaşkın ve meyus, ümitsiz bir halde dükkanda otururken, ve binlerce gussaya, gama eş olup; bu kuş acaba ne vakit konuşacak; diye düşünüp dururken, Ansızın tas ve leğen dibi gibi tüysüz kafası ile bir Cevlaki geçiyordu. Dudu hemencecik dile gelip akıllılar gibi dervişe bağırdı: 
?Ey kel, neden kellere karıştın; yoksa sen de şişeden gülyağı mı döktün? ? Onun bu kıyasından halk gülmeye başladı. Çünkü dudu, hırka sahibini kendisi gibi sanmıştı.?

                                      *** 

                 ?Yıllar önce Nasuh adında bir adam vardı. Nasuh hamamlarda tellaklık eder böylece kadınları kolaylıkla avlayarak baştan çıkarırdı. Yüzü kadın yüzü gibi tüysüzdü. Erkekliğini bu yüzden rahatlıkla gizlerdi. Nasuh yıllarca tellaklık etti, kimse onun erkek olduğunun farkına varmadı. Çünkü yüzü kadın yüzü gibi, sesi kadın sesi gibiydi. Çarşaf giyer peçe takardı, fakat şehveti azgın bir gençti. Bu yüzden padişahın kızlarını bile hamamda keseler ovar, yıkardı.

    Aradan zaman geçince Nasuh bu işten pişman oldu, tövbe etti fakat tövbesini tutamadı. Bu defalarca böyle oldu. Bir gün Nasuh bir Allah dostuna giderek:

    ? ?Bana dua et.? diye ricada bulundu.

    O Allah´ın (c.c.) veli kulu ona dua etti.

    Nasuh bir gün yine hamamda tası doldururken padişahın kızının küpesindeki incilerden biri kayboldu. Bütün kadınlar onu aramaya koyuldular.

    Herkesin eşyasını aramak için önce hamamın kapısını kapadılar. Sonra başladılar aramaya. Fakat inci bir türlü bulunamadı. Bunun üzerine herkesin ağzını ve her yerini aramaya başladılar.

    ? ?İhtiyar, genç, herkes anadan doğma soyunsun.? diye bağırdılar.

    Nasuh korkusundan bir kenara çekildi, yüzü korkudan sararmış dudakları titriyordu. Ölüm korkusu her yanı sarmıştı. Kendi kendine:

    ? ?Yarabbi, dedi. Birçok defalar tövbe ettim fakat tövbemi bir türlü tutamadım. Eğer beni bu beladan, rezil rüsva olmaktan kurtarırsan bütün yaptıklarımdan tövbe ettim.? dedi.

    Hamamdakiler herkesi aradıktan sonra:

    ? ?Ey Nasuh herkesi aradık, şimdi sıra sende gel seni de arayalım.? dediler. Nasuh için kurtuluş yoktu tam onu arayacaklardı ki ansızın:

    ? ?İnci bulundu.? diye bir ses geldi. Nasuh´u aramaktan vazgeçtiler, böylece Nasuh rezil olmaktan, ölümden kurtulmuştu. İnci bulunduğu için herkes bayram ediyor seviniyordu. Bu sevinç dalgası geçtikten sonra Nasuh´u çağırdılar:

    ? ?Ey güzel tellak gel, padişahın kızı seni çağırıyor gel onu kesele, yıka? dediler.

    Nasuh bunu reddederek hamamdan çıkıp gitti. Bir daha da tövbesini bozmadı??