Turhan Eyüboğlu


İçimde Bir Yaradır

Maçka deresinin ne kadar güzel ve temiz olduğunu hatırlıyorum.


İçimde Bir Yaradır

 

Maçka deresinin ne kadar güzel ve temiz olduğunu hatırlıyorum. Eski Erzurum yolu üzerinde, eski mezbahanın yanında bulunan gölde yüzerdik. Yoldan dereye atlayanlar bile vardı. Bu atlayış beceri ile olurdu bildiğim kadarı ile. Vali´yi hatırlıyorum bu çılgın atlayışı yapan olarak. Adı Sayit´ti, niye Vali dediğimizi o gün bugündür inanın bilmiyorum.

 

Eski köprünün biraz daha aşağısında, şimdiki yerinde birleştiği gibi birleşirdi iki dere.

Erkan Ocaklı´nın türküde dediği gibi ?İki dere arası Maçka Mapushanası´ ,iki derenin arasında Maçka Hapishanesi vardı. Çok senesi olanlar yatmazdı, az senesi olanlar kalırdı; yarı açık gibiydi, bazı yatanlar bakkaldan bir şey almaya bile giderdiler.

 

O derelerin birleşme yerinden Sümela vadisinden gelen dereyi takip ettiğimde yaklaşık bir kilometre yukarıda Santral dediğimiz yer vardı. Maçka elektriğini oradan alırdı. Santralde daha çok çarşıda ve o vadide oturanlar yüzerdi. Derenin ortasına çektikleri beton bentten aşağıya dere şelale gibi akardı. Hemen düştüğü yerde güzel bir göl oluşmuştu. Gölün etrafı da mesire yeri gibiydi, insanlar oraya gezmeye gelirdi.

 

Anlayacağın biz oralara gezmeye giderdik; bizim yüzdüğümüz yerlerin içine dahil değildi. Ancak yüzmememizin belirgin bir sebebi de yoktu. Herhalde alışkanlıkla ilgili bir şeydi. Biz, bizim yani Meksila´dan gelen derede yüzerdik. İlk yerimiz, bizim evin karşısında olan köprünün altıydı. İkinci Mezbaha gölü idi; ancak en çok da Meksila´ya giderken eski yolun orada olan, bizim için Meksila gölü olarak söylediğimiz yerdi.

 

Karayolunun zarar vermemesi için dereye doğru yaptıkları bent dereye doğru devrilmişti ve hemen alt kısmında güzel bir göl oluşmuştu. Biz gölün alt kısmını taşlar ve ağaçlarla bent yaparak gölü daha da derinleştirmiştik. Dereye devrilen taşın üstünde göle atlardık. Çok güzel ve temiz bir göldü.

 

Devrilen taşın yola doğru olan kısmının altı boştu. Dere orada durgunlaşırdı, üst kısımdan dalar, taşın altından geçer, alt kısmından çıkardık. Çok iyi hatırlıyorum orası palagizaların yuvası gibiydi; yüzlerce palagiza balığı vardı. Bazen yüzdükten sonra kanca ile palagiza ve govit balıkları tutardık.

 

Maçka´da derelerin birleştiği yerin bir dört yüz metre aşağısında şimdiki parkın karşısında da o yalçın kayanın uzandığı yerde de dereye girerdik; orası da öğleden sonra serin olurdu. Araba lastiklerinden yaptığımız botlarla oradan aşağıya dereyi takip ederek eski Taşköprü´nün oraya kadar giderdik. O Taşköprü, muhteşem bir yapıydı; bana göre ona sahip çıkamadık.

 

En son yaşanan büyük selde yıkılmıştı. Kimin umurunda yıkılması! ?Güzel köprüydü, yıkıldı!´ demenin dışında hiçbir şey yapmadık. Bu kadar da duyarsız bir toplumuz. Halbuki Turizm Bakanlığı onu orijinaline uygun tekrar yapabilirdi. Kanlıpelit´in altında olan o köprü için muhtar bir çapa sarf etmiş midir?

 

Gelen Maçka Belediye başkanları onun için bir proje üretmiş midir? Siz böyle bir proje gördünüz mü? ?Biz turizm kasabasıyız.´ diyen Kaymakamlar ve yetkililer hiç bu köprü için çaba sarf etmiş midirler? Maçka´da bulunan sivil toplum kuruluşlarının bu konuyu gündeme getirdiklerini gördünüz mü?

 

Size bahsettiğim derenin uzunluğu toplam üç kilometre yok? Bu uzunlukta bulunan derenin temizliği ve eski göllerin gençlerin yüzmesi için açılmasını destekleyen ve yıkılan taş köprünün yapılmasını sağlayacak yıllardır bir proje bir kamuoyu oluşumuna rastladınız mı?

 

Ben hatırlatayım size. ?HAYIR!´ Bu dediklerimi yapmak çok mu zor?

 

Turhan Eyüboğlu