Fatma Karahasanoğlu


HANGİ ARA BÖYLE OLDUK

HANGİ ARA BÖYLE OLDUK


HANGİ ARA BÖYLE OLDUK

 

                       Herkes her şeyi bilir mi, bilmez mi? Yada soruyu şöyle değiştirelim. Her şey bilinmeli mi, bilinmemeli mi? Kiminiz birincisi tercih eder, kiminiz de ikincisini savunur. Ancak ortada bir gerçek vardır. Onu kimse değiştiremez. 

Delinin biri yolda yürüyen  adama bir tokat atar. Tokat yiyen adam, durup ne yaptığını sorar. Deli, “hiçbir şey.“ der. Tokat yiyen adam; “bana niye tokat attın” diye sorunca deli; “canım öyle istedi. “

Ne yazık ki günümüzde bir çok kişi delinin verdiği cevabı vermektedir. “Canım öyle istedi.” Böyle bir cevap kimseye bir şey kazandırmaz.  Toplum içinde yararı yoktur. Gelişigüzel seçilen hayatların  vereceği sonuçlar bellidir. Sorunlar bir anda başlamaz. Mutlaka geçmişi vardır. Bir bardak, bir damla suyu taşırmaz. Bardağın bir damladan önce dolu olduğunu görmemek mümkün değildir.

                   Adamın biri gurbete çıkar. Beş yıl çalıştıktan sonra memleketine dönmek ister. Ustasının yanına giderek, dönme vaktinin geldiğini söyler.  Usta, “sana beş yıllık çalışmanın karşılığında bir ekmekle, üç öğüt vereceğim. Öğütlerden birincisi; yoldan çıkma. İkincisi; ekmeği kırma. Üçüncüsü; üzerine elzem olmayan şeyleri sorma.” Adam, tamam anlamında başını sallayarak, ustasının verdiği ekmeği alarak, yola düşer.

Yolu kısaltmak için kestirmeden gider. Bir müddet sonra haramilerin saldırısına uğrar. Önce döverler sonra ekmeğini yerler. Üstü başı yırtılan adam topallaya topallaya yoluna devam eder. Büyük bir evin önünden geçerken, evin kapısı ardına kadar açılır. İçeriden iri yarı bir adam çıkar. “ hey yolcu, nereden gelir, nereye gidersin?”            der.

Adam önce durur. Sonra “gurbetten gelirim. Memleketime giderim.” Der.

Ev sahibi; “bu gece misafirim ol, soframa buyur.” Adamcağız, yorgun bir o kadar aç olduğu için teklifi kabul eder. Ev sahibinin arkasından büyük kapıdan içeri girer. Çok geçmeden büyük bir sofranın önüne geldiğini görür. Bin bir çeşit olan yemeklere bakar. Ev sahibi; “çekinme buyur ye.” Adamcağız, her birinden yer. Odanın bir köşesinde elleri ayakları zincirlenmiş biri dikkatini çeker. Ev sahibine bir şey sormaz. Yemek yedikten sonra ev sahibi yatacak yer gösterir. Büyük koridorlardan geçerken, bir kadının asıldığını görür. Gurbetten gelen adam bunu da sormaz. Ev sahibi yatacak olduğu odaya kadar eşlik eder. Güzel bir uyku çeken adam, sabah daha zinde uyanır.

Ev sahibi yine büyük bir sofra hazırlar. Adam, yine karnını güzel bir doyurur. Yemekten sonra ev sahibi adamı uğurlamak üzere dış kapıya kadar eşlik eder. Adam; “sana bir şey soracağım. Evin içinde ve bahçede bir çok ölü insan gördün. İşkenceye uğramış insanlarda gördün. Ama bana hiç birini sormadın. Neden?”

gurbetten gelen adam ustasının sözünü hatırlar ve ev sahibinin sorusunu cevaplar. “bana ustam üç öğütle birlikte bir ekmek verdi. İki öğüdünü tutamadım. Üçüncüsünü tutmaya karar verdim. Üzerime elzem olmayan şeyleri sormayacaktım.” Demesi üzerine ev sahibi bir kese altın çıkartıp verir.

                              Siz siz olun , üzerinize elzem olmayan şeyleri sormayın.