Turhan Eyüboğlu


Gurbetçi

Maçka’ya geldiğinizde bir de köye çıktığınızda çocukluk anılarını hatırlamak için karşı vadiye bakıp uzun uzun nefes aldığınızda şaşırıp kalacaksınız


Gurbetçi

 

Maçka’ya geldiğinizde bir de köye çıktığınızda çocukluk anılarını hatırlamak için karşı vadiye bakıp uzun uzun nefes aldığınızda şaşırıp kalacaksınız. O şaşkınlık içinde etrafa bakarken "Burda ne oldu?" diyerek gözlerinize inanamayacaksınız. Yanınızda kim varsa ona soracaksınız gözlerinizin takılıp kaldığı yeri. "Ne oldu?" deyip vahlanacaksınız! Hayallerinize sarılıp sarılıp ağlayacaksınız. Anılarınız zorlayacak sizi hatırlamanız için. Siz o felaketi gördükçe "Ne yapmışlar?" deyip ahlanacaksınız!

 

Ormanda ilk gördüğünüz geyik aklınıza gelecek. Kışın soğuğunda dalını sana veren ağaç gözünüzün önünden geçecek. Saklandığınız kayayı hatırlamaya çalışacaksınız ve "Koca çınarın yanındaydı!" diyeceksiniz; ancak çınarı göremeyeceksiniz. Ya tepenin yanı başında bulunan 'yüce çam' adını verdiğiniz 'ormanın koruyucusu' diye isim taktığınız "Nerde?" deyip sessiz bir çığlık atacaksınız. Bakıp bakıp hayallere dalıp olanlara inanamayacaksınız!

 

Çıngırak sesleri gelecek kulağına! "Bu çıngırak Yaşmaklı"ya ait; bu ise Sarıkız'ın çıngırağı!" diyeceksiniz. Bir anda, bir kelek sesi duyacaksınız birden! "Bu Ahmet'in keçisi!" diyeceksiniz. "Onlar şimdi yaylaya çıkmıştırlar; burda ne işleri var?" diye aklınızdan geçireceksiniz. Fadime nenenin sesini duyacak, gülümseyeceksiniz. Çünkü ineğin tarladaki mısıra uzandığını ettiği küfürden anlayacaksınız. Gözlerinizi açtığınızda çocukluğunuzu hatırladığınızı anlayacaksınız.

 

Tekrar gözünüzü kapattığınızda güneşin, ormanların içine girme çabasını hatırlayacaksınız. Ne kadar mücadele etse de ışığını ormanın içine sokamadığı gelecek gözünüzün önüne! Birinci sıra olmasa ikinci sıra, o da olmasa üçüncü sıra engelleyecek güneşin ormanın içine girişini. Siz "Güneş giremez!" diyeceksiniz ormana. Arkadaşınızın öğle üstü görürsünüz üstten ormana girdiğini ve birden daldığınız konuşmada inekleri kaybettiğinizi fark edeceksiniz. Koşarak çıkacaksınız ormandan.

 

"Hiç mi kimse görmedi bu felaketi?" diyerek kendinizi aklayacaksınız. Ancak aklamak isteseniz de kendinizi aklayamazsınız; siz de suçlusunuz. Felaketi duyduğunuzda umursamadınız. Umursayanlara kulak vermediniz. Çıkıp gelip "Bu bir doğa katliamıdır!" demediniz! Görmediniz, duymadınız, hissetmediniz. Nasıl şimdi baktığın vadi? Hissettiriyor mu  size anılarınızı? Görüyor musunuz çocukluğunuzu? Ne oldu o orman denizine? Ne oldu o yılların birikimine?

 

İşte şimdi, göremediğiniz, gezemediğiniz, hissedemediğiniz ormanın kokusunu özlediğinizde kendinizi hep gurbette hissedeceksiniz doğduğun yere gelsen bile! İşte o zaman anlayacaksınız hatıraların bedelini, o zaman anlayacaksınız var olanın kıymetini ve o zaman anlayacaksınız yok olanın hasretini! Ormanların yok olmaması için yazılanlara verdiğiniz tepki gelecek aklınıza ve o zaman anlayacaksınız ihanetin bedelini!

 

Bir kere açıp muhtara sormadığınız soru gelecek aklınıza! "Ne oluyor orda; ormanlar kesiliyor mu? Anılarımız, yaşamımız yok mu oluyor? Biz orman köylüsüyüz, bizi ormanlar besliyor; ne yapıyorsunuz bunun için? Biz ne yapabiliriz? Bir kere gelip bunun için toplanılıp "Bu katliamı durduralım!" demediğinizi vicdanınız size hatırlatacak o vadiye baktığınızda. Bir oy için koşup geldiğiniz zaman aklınıza gelecek. Bin ağaç kesilirken vicdanınız bundan sonra sizi hep yerecek!

 

Nüfusun olduğu yerlerin nüfussuz olduğunu görüyoruz köylere gittiğimizde. İklim değişirken doğamız ona karşı geliyor. Ne tuhaftır ki biz de doğamıza karşı geliyoruz iklime yenilmesi için! Artık kimse mantıklı davranmıyor! Güçlü, adaleti eline geçirmişler adaletsizliği savunuyor. Doğa harikaları bir bir düşüyor. "Ölmez!" denilen zeytinler ölüyor. "Yok olmaz!" denilen ormanlar yok ediliyor. Maden uğruna yaşamlar hiçe sayılıyor. Köyler yaşanmaz ve amaçsız hale getiriliyor. 

 

Ormanı korumakla görevli olan kuruluş, gözünü karartmış, sokuyor baltayı ormanın kalbinin içine! Genç yaşlı demeden ilerliyor! Hiçbir ağacı sağ bırakmıyor yaşadığı yerde! Ne yaparsam yapayım ne Maçka’yı uyandırabiliyorum ne de ormanın katliamını engelleyebiliyorum! Olmayınca olmuyor! Her seferinde amasız, tek başıma kalakalıyorum yazdığım orman yazısıyla!