FAİK AKINCI
GEMİCİ
(HEY YAVRUM FAİK)
1921 yılında Maçka-Mataracı köyünde Yakup ve Gülbeyaz Akıncı’nın ilk erkek çocuğu olarak dünyaya geldi. İlköğretimini Akmescit köyü Mazera Mahallesi ve Sevinç(Soldoy) köyü ilkokullarında bitirdikten sonra her Karadeniz çocuğunun kaderi olan gurbet ellerinin yolunu tuttu.
Öğretmeninin okutulması konusunda tüm tavsiyelerine rağmen daha önce İstanbul’a gurbete çıkmış olan amcasının yanında kalaycılık zanaatını öğrenmeye başladı. Uzun yıllar kalaycılık mesleğini yaptıktan sonra Trabzon-İstanbul arasında yolcu ve yük taşımacılığı yapan Ordu Vapurunda kantin işletmeciliği yapmaya başladı.
1950’li yıllardan başlayarak Trabzon’dan-İstanbul’a vapurla gidenler, ya da çoluk çocuğunu gönderenler onunla muhatap olmaya başladılar. Faik Akıncı’ yı Karadeniz’e ve özellikle Trabzon- Maçka’ya tanıtan ordu vapurunda ki bu işi oldu.
Kalender, cömert, hoşsohbet kişiliği ile kısa zaman içerisinde her kesime kendini sevdirdi ve Ordu Vapuru “FayuğunPapori(Faik’in vapuru)” diye anılmaya başladı. Öyle ki gurbete gidecek olan fakir hemşerileri onu buluyor ve bir şekilde onun yardımıyla İstanbul’a gidiyordu. Gemide yakalanan her kaçak yolcu “Ben kantinde ”Maçkalı Fayiğun” yanında çalışıyorum…”diye kendini kurtarıyordu…
Gemi kaptanı zaman zaman “Ula Faik! Ha bu gemide benden çok senin yolcun var…” diye kendisine takılıyordu.
(Mataracı köyü eşrafından Ahmet ÜÇÜNCÜ’ den naklen)
Neşeli, güler yüzlü, iyiliksever ve hoşsohbet olması, masa adabını iyi bilmesi kısa zamanda geniş bir çevresi olmasını sağladı. Her kesimden pek çok dostluklar edindi. Yardıma ihtiyacı olan her hemşerisinin yardımına koştu. Onunla ilgili gerçek yaşanmış fıkra gibi olaylar anlatılmaya başlandı.
Faik Akıncı’nın Eniştesi Muhammet Şişman’dan naklen(gemide çalışıyordu):
“Bir gün Trabzon’dan İstanbul’a gidiyorduk. Üçüncü mevkinin kantininde kara lastikli, üstü başı dökük yaşlı bir adamcağız gördü. Faik ağabeyim adamı gördü, yanına yanaşarak “Hayırdır baba” yolculuk nereye? Diye sordu…
Adamcağız, “Uşağum, İstanbol’agideyurum ama biletçuğum da yoktur.” dedi…Bunun üzerine ağabeyim, “MaçkaliFayik”
“ Ne demek biletim yoktur baba… Sen benim misafirimsin, ama birazdan biletçi gelir, bilet sorarsa sana; ona ben Sefer Reis’in babasıyım diyeceksin. ” dedi… Adamcağız çaresiz boyun büktü. Bize de seslenerek “Baba benim misafirimdir, İstanbul’a kadar ilgilenin dedi.
Biraz sonra biletçi geldi, bilet kontrol var diye seslendi. Adamcağıza sıra gelince “Oğlum ben Sefer Reis’in babasıyım.” dedi. Sefer Reis aynı zamanda ordu vapurunun ikinci kaptanı ve kelli felli bir adamdır. Biletçi bir adama baktı, birde Sefer Reis’i düşündü! Bir karar veremedi ama ne desin, çıktı gitti...
Sefer Reis de birinci mevkinin yemek salonunda masasını kurmuş demleniyor. Biletçi yanına varınca sitem etmiş. Ula Sefer Reis, sen ki Karadeniz’in koskoca Sefer Reisisin, o babanın hali nedir üçüncü mevkide” Sefer Reis hışımla yerinden fırlamış, doğru üçüncü mevkiye;” Ula Faik bana babamı gösterecesun “ diye bağırmaya başladı. Ağabeyim yaşlı adamı göstererek “Aha baban.” Dedi…Adamcağız bir ağabeyime, bir Sefer Reis’e baktı, ikisi de kelli felli adamlar. “Uşağum, kurban olayım size, İstanbola kadar ben sizin bobanız olayım da ondan sonra hep siz benumbobam olun.” dedi.
Faik Akıncı gemide uzun yıllar kantin işletmeciliği yaptı ve sayısız hemşerisine yardımı dokundu. 1969 yılında Ordu Vapuru’nun yanması üzerine lokanta işletmeciliği ve kamyonculuk gibi işlerle uğraştı.
Satın aldığı Ford D-1210 Marka kamyonu ile Trabzon-İran arasında taşımacılık yaptı.(Kamyon kasasının arkasına yazdırdığı yazı ise onun bu gün bile hatıralarda kalmasına vesile oldu)
“Eşin çok, Senin gibisi yok, Hey yavrum Hey, MaçkaliFayik”…
1984 yılında bir arkadaşına yardımcı olmak için Gazi Antep’e giderken geçirdikleri trafik kazasında arkadaşı da kendisi de hakkın rahmetine kavuştu. Onun yaşantısını ifade eden en güzel söz de “Dostları için yaşadı, dostlarının yolunda öldü.” olsa gerektir.
Kaynak kişi: (Oğlu)Mehmet Akıncı