Hatice Bülbül


Esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatü h.

AİLE CEMİYETİN TEMELİDİR


Esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatü h.

 

                               AİLE CEMİYETİN TEMELİDİR

 

               Mutlu ve huzurlu ailelerden oluşan cemiyet de mutlu ve huzurlu olur. Aileler mutlu ve huzurlu olmazsa, cemiyet de mutlu ve huzurlu olmaz. Onun için her şeyin temeli ailedir. Ailenin mutluluğunu bozacak, hayatlarını zehir edecek, yuvalarını zindana çevirecek, âdetâ yaşanılmaz, hale getirecek bir çok şey olduğu gibi, mutluluğunu sağlayacak, âile yuvasını cennete çevirecek güzel şeyler de vardır. Yeter ki eşler bunun bilincinde olsunlar ve aile mutluluğunu bozacak kötü tutum ve davranışlardan sakınsınlar, kendilerini mutlu edecek güzel tutum ve davranışlara yönelsinler. Biz burada aileyi mutlu kılacak bazı esaslara dikkati çekmek istiyoruz.

Lüks ve Özentiden Kaçınmalı

Ailenin mutluluğunu sağlayacak en önemli hususlardan biri ailenin, ayağını yorganına göre uzatması, lüks, israf ve özentiden kaçınmasıdır. Her ailenin hayat standardı, gelir düzeyi aynı değildir. Aileler kendi hallerine, ekonomik güçlerine ve gelir düzeylerine göre uygun yaşamaya alışmasını bilmelidirler. Şüphesiz ki malın varlığı da yokluğu da Allah’ın bir takdiridir.

“İnsana zenginlik veren de gözünü doyuran da O'dur.”  (Necm, 53/48)

Ancak günümüzde bu, her zaman böyle olmamaktadır. Reklam ve modanın etkisi ile aileler aşırı tüketime, lüks hayata özendirilmektedir. Ama her ailenin gücü buna yetmemektedir. Öte yandan mütevazı yaşayışları da kendilerini tatmin etmemektedir. Çünkü devamlı reklam bombardımanı altında bulunmaktadırlar. Televizyonda, basında ve etraflarında gördükleri lüks bir hayat özlemi içerisinde bulunurlar. Öyle ki ailenin helal yollardan kazanmış oldukları gelirleri artık ailenin düşlerine, hayallerine, beklentilerine cevap vermez hale gelir. Ailede durup dururken hiç yoktan bir sıkıntı, geçim darlığı baş gösterir.

Mevcutla iktifa edip hallerine şükretmezler, daha kötü durumda olanları düşünmezler. Gözleri hep yükseklerdedir. Eşler hep birbirlerini beceriksizlikle suçlarlar. Durum öyle bir hale gelir ki artık buna fazla dayanamazlar, sabırları tükenir, lüks özentilerini karşılamak için gayr-ı meşru kazanç yollarına baş vururlar. Bu da ailenin helakine sebep oluyor.

“Yiyin, için, fakat israf etmeyin, Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf, 7/31)

Böyle bir duruma düşmemek için ailenin, ayağını yorganına göre uzatması, fedakâr olması, mevcutla iktifa edilmesi hususunda sabır ve tahammül göstermesi gerekir. Hiç şüphesiz ki bu, kolay bir iş değildir. Sabır ister, kanaat ister, Allah'ın kendilerine verdiğine teslimiyet ve rıza ister, kısaca İslâmî bir şuur ister. Öyle bir şuura sahip olmayan ailelerden bu beklenemez. Öyle ise bunun için ailelerde sabır ve kanaat duygusunu yerleştirmek, İslâmî şuuru geliştirmek ve güçlendirmek gerekir. Bu şuuru geliştirmek için medyaya, eğitimcilere ve din görevlilerine büyük görev düşmektedir.

Bütün insanların hayat şartları aynı değildir.

Kimi zengindir, kimi fakirdir, kimi de orta hallidir. Hayat anlayışları ve yaşama tarzları da aynı değildir. Kimi lüks ve israf içerisinde yaşar. Kimi, imkanı olduğu halde lüks ve israftan kaçınır mütevazı bir hayatı tercih eder. Kimi, imkanı olmadığı halde lüks hayata özenir, öyle bir yaşantının özlemini çeker, ama yaşayamadığı, buna imkanı olmadığı için üzülür, kendisini mahveder.

Kimi de ayağını yorganına göre uzatır, haline şükreder, mevcutla iktifa eder. İşte aslolan da budur. Ayet-i kerimede bakınız ne buyuruluyor.

“Hem elini bağlayıp boynuna asma (cimrilik etme), hem de büsbütün açıp saçma (israf etme) ki, pişman olur, açıkta kalırsın” (İsra, 17/29)

  Yuvalarımız Allah'a emanet olsun.