Turhan Eyüboğlu


Değerini Yitirmeyen Yazılar

Değerini Yitirmeyen Yazılar


Değerini Yitirmeyen Yazılar

Yaklaşık bir iki ay önce Tijen Yaltı arkadaşım bana çok eskiye dayanan gazete kupürleriyle dolu bir koli vermişti. Herkesin malumu evde kaldığımız bu günlerde onları alıp tek tek okumaya başladım. Yazı kupürleri 1945-58 arası yıllara aitti.

Bir yazı kupürü dikkatimi çekti. Bu haftaki yazımı bu kupüre ayırmak istedim. Günümüzde hiçbir şeyin değişmediğini o zamanki düşüncenin şimdi de aynı şekilde devam ettiğine şahit olacaksınız.

Bakın, 1956 yılında Akşam Gazetesinde Hikmet Feridun Es ne yazmış! Yazıyı aynı biçimde size aktarırken yazının günümüzde de değer kaybetmediğine, sanki bugünler için yazılmış olduğuna şahit olacaksınız. İyi okumalar!

Patlıcan Hikayesi

n 'öyle' söyleyenler, bugün 'şöyle' söylüyorlar. Dün 'ak' diyenler, bugün 'kara' diyorlar.

Ortaya vesikalar, eski mektuplar, fi zamanından kalmış telgraflar atılıyor:

"Bakınız efendim filanca, filanca tarihte ne demişti? Halbuki bugün tamaman aksini idda ediyor!" gibi sözler işitiyoruz.

Bunda şaşacak ne var? Dün 'ak' diyen bir kişi bugün neden 'kara' demesin? Patlıcan hikayesi! "Hamdolsun memleket de hürriyet var!" der.

Patlıcan hikayesini bilmez misiniz?

Eski zenginlerden biri konağına maaşlı bir dalkavuk alır. O zamanlarda dalkavukluk şimdiki gibi resmi bir işmiş.

Yemek yerken dalkavuğu sofrasına çağırır. O zamanlar da şimdiki gibi dalkavuğun sofrada yeri varmış. Derken ortaya patlıcan gelmiş. Ev sahibi:

"Şu patlıcan yok mu en sevdiğim sebzedir; sebzelerin şahıdır doğrusu!" der demez dalkavuk atılmış:

"Yerden göğe kadar hakkı aliniz var efendimiz!. Bu ne mübarek sebzedir! Bu ne latif sebzedir! Bir kere kırk türlüden fazla yemeği olur. Bendeniz yemesine bayılırım." sözlerinden sonra patlıcandan patlayıncaya kadar atıştırmış.

Ertesi gün patlıcan yine ortada.mEv sahibi, "Şu bizim dalkavuğu bir tecrübe edeyim!" diye düşünmüş. O zamanlar dalkavuklar tecrübeye tabi tutuluyorlarmış. Ev sahibi şöyle bir yemeğe bakmış:

"Aman, şu patlıcan denilen şeyi de hiç sevmem."

Dalkavuk hemen atılmış:

"Yerden göğe kadar hakkı aliniz var efendimiz. Sevilecek nesne değildir ki kör olasıca. Kara bir torba içinde bir takım acayip çekirdekler... İnsanın buna sebze demeye dili varmıyor. Bendeniz de ağzıma koymam."

O zamanlar dalkavuklar vaktiyle patlayıncaya kadar yedikleri şeylerden, zaman geçince "Ağzıma koymadım." derlermiş.

Dalkavuğun cevabı üzerine ev sahibi şaşkın şaşkın sormuş:

"Canım, dün patlıcana bayıldığını söylüyordun; bugün ondan nefret ettiğini söylüyorsun, patlıcanı kötülüyorsun. Bunun sebebi ne? Böyle bir şey olur mu?"

Dalkavuk cevap vermiş:

"Yerden göğe kadar hakkı aliniz var efendimiz. Zira bendeniz patlıcanın dalkavuğu değilim, efendimizin dalkavuğuyum."

İşte işin sırrı, püf noktası buradadır.

Dün "ak" idi, bugün "kara." Dün "büyük kurtarıcı" idi, bugün "sarhoş."

Patlıcan hikayesi! Fakat bugünün dalkavuğu dünkü meslektaşı gibi açık kalplilikle:

"Ben şu idealin, şu fikrin dalkavuğu değilim. Ben günün, zamanın, ikbalin, mesnedin, mevkiin, sandalyenin, devrin dalkavuğuyum!" demiyor maalesef! Dalkavukluk da fena kalpli bir meslek haline girdi!

Nasıl, hiç yabancı gelmedi bu yazı size değil mi? Gerçi yalakalık her varlığa yakışmaz! Her dönem bir şekilde bulunur. Hazır rahmetliden size bir yazı okutmuşken biraz da onu tanıyalım.

Hikmet Feridun Es: Gazeteci, yazar. Lise yıllarında gazeteciliğe ilgi duymaya başlayan Hikmet Feridun Es, İtalyan Okulu'ndan sonra girdiği İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi'nde öğrenim görürken, okulunu yarım bırakıp, 1926 yılında Akşam gazetesinde çalışmaya başlamış. 1909 yılında İstanbul’da doğmuş. 1992 yılında İstanbulda ölmüş. Yazdığı kitap: Tanımadığımız Meşhurlar.

Mekanı cennet olsun!