Fatma Karahasanoğlu


CAMBAZA BAK CAMBAZA

CAMBAZA BAK CAMBAZA


CAMBAZA BAK CAMBAZA

 

Toplu yerde yaşamak gerçekten zor. Öyle ya, birinin kara dediğine diğeri ak diyor. Birinin  doğru yaptığını diğeri yanlış yorumluyor. Kısacası, herkes kendine göre  bir hal takındı gidiyor. Mevlana’nın dediği gibi ‘sen ne kadar bilirsen bil, senin bildiğin başkasının anladığı kadardır.’

Kış biter, ama sorunlar ve harcamalar bitmez. Kaloriferli evlerde oturanlar çok iyi bilir. Bu aylarda yakıt paraları (hala) dolar üzerinden hesaplanarak kat maliklerinden ödeme yapılması istenir. Sizin anlayacağınız kışa  hazırlık şimdiden başlamış olur. Tabi bu arada aidatlarda alınmaya başladı ki, bazen bu aidat paraları beraberinde bir çok sorunla birlikte gelir.

Bir çok kat malikinin kafasında soru işaretleri hasıl olur. Aidatlar bir havuzda gideriçin mi toplanıyor yoksa başka amaçlar için mi  kullanılıyor.

Dedik ya, herkes aynı düşünmüyor. Olaya iyi niyetle bakan da, var, kötü niyetle bakan da var. Her birini ayıklayacak değilim. Derler ya! Milletin ağzı torba değil, büzülsün.  Bence de, torba değil. Ağzı olan konuşuyor. Bilen de bilmeyen de, ortaya laf atıyor. ‘köyün dibinde bir yalan söyledim, köyün başına çıktım bende ona inandım.’

                        Toplum içinde yaşamak zor olduğu kadar cambazlık gerektiriyor. Neden mi? Her şey açıkça ortada. Adam dikkatleri üzerine almamak için ‘cambaza bak, cambaza.’ Der gibi olayları farklı yönlere çekmeye çalışıyor.

Kalorifer kazanını yakmakta son yılların yeni mesleği haline geldi. Bir gün de, üç, beş, on kalorifer kazanı yakan var.  Daha doğrusu bulabildiği kadar kazan yakanlar sadece alacak olduğu parayı düşünüyor. Kömür yanmış, yanmamış, ısı vermiş vermemiş. Hiç önemli değil. İş yapmaktan çok ne kadar para alınacağı düşünülmektedir. Önceden böyle değildi. Adam yaptığı işin karşılığında aldığı parayı hak edip etmediğinin hesabını yapıyordu. Dahası o işte sigortalı çalışıyordu.  İşini de, layıkıyla yapıyordu.

Bugüne gelince, sigortalı işçi çalıştırmamak için kırk takla atanlarla karşılaşıyoruz.Sigortalı işçinin külfetinden kaçanların nasıl bir anlayış içinde olduğu da, gözler önündedir. Bir apartmanın bir yada iki çalışanı olur. Bunlar sigortalı ve ücretli olur. Apartmanın temizliğini yaparlar, kış aylarında kalorifer kazanı yakarlar. Bunun dışında yapılanlar derme çatma olur. Ortaya da, kaliteli iş güvenliği gelmediği gibi apartman sakinlerinin gönlüne göre iş yapılmamış olur.

 Amacına uygun olmayan işlerle sıkça karşılaşıyoruz. Nasıl bir döngü, nasıl bir anlayış? Bunu da anlamak hiç mümkün değil.  ‘ben yaptım oldu’ anlayışı hakim.   Bir de bunun yanına saygısızlık eklenince, o zaman tüm dengeler alt üst oluyor. Kimsenin kimseye tahammülü kalmadı.  Bu tahammülsüzlük neden? Neyi pay edemiyoruz? Her şey ortadayken, neden bu açmazlıklar?