Turhan Eyüboğlu


Boş Kalan Çerçeve

Boş Kalan Çerçeve


Boş Kalan Çerçeve

Herkesin anılarının tetiklendiği bir şey vardır. Bazen duyar, bazen görür, bazen de kelimelerin içinden gelir sizi bulur! Kimsenin görmediği ve asla göremeyeceği fotoğraflar gibi... Yüreğinizden çıkartıp içine yerleştirdiğiniz fotoğraflar gibi... Aslında o çerçeveyi de kimse görmez sizden başka! Hani bazen bakarsınız ve dalarsınız ya duvara işte tam da o baktığınız yerdedir çerçeve! Anlayacağınız nerede dalıp giderseniz oradadır!

Bir an veya binlerce bakış, kucak dolusu sarılış, aşk dolu dokunuş, sevinç, üzüntü, gözyaşı, hatta bir ses, söz, şarkı, ne bileyim bir haykırış... İşte öyle bir akarsın ki o çerçevenin içinde kaybolursun o an! Gözlerinin derinliğine dalar, duyamadığın sesler gelir kulağına! Ansızın bir film oynar, hoş bir sedaya ulaşır daldığın sessizlikte!

Bir yaylanın orman denizinin yanında, gün batımında elindeki çam kozalağının derin kokusunda... "Neden evime girdin?" diyen karatavuğun ormanı yaran çığlığıyla irkilirsin! İneklerin çan sesiyle karşılık verirsin ortak yaşayalım diye! İşte böyle dalar gidersin çerçevede görmek istediğin hayalin içine!

Annem, bu şarkıyı söyledikten sonra "Bazılarının hüznünü teselli eden şarkıdır." derdi. Çok da doğru derdi annem; çünkü bu şarkıyı dinlediğinde bazılarımızın kalbi kanar, içindeki bir mum alev alır ve yanar! İşte böyle bir şarkıdır bu şarkı. Şimdi gelelim hikayesine.

Sokak hala sakinliğini koruyordu. Sokak lambaları artık sönmüştü. Mahallede bir kıpırdanma başladı. Evlerin bahçe kapılarının açılmasıyla sokakta ilk müzik başlamıştı ilk kapının yağlanmamış menteşe sesiyle. Bahçeli evin ikinci katında bulunan yatak odasının camının önünde keman sesini bekler gibi sokağın müziğini bekliyordu. Neredeyse ona uzanan salkım gülleri o yaşlı elleriyle seviyordu. Yaşlı elleriyle tuttuğu tahta pencere çerçevesinde poz verir gibi duruyordu.

Uzaktan bir yağlı boya posterini andırıyor o yıllara meydan okuyan görkemli duruşu. Yılların bıraktığı yüz çizgileri sokağın karşısından fark ediliyordu. Kınalı saçları ise yanağının iki yanından görülüyordu dikkatli baktığında. Mahallenin meleği gibiydi başında bulunan beyaz çemberiyle. Bülbül, onun bahçesine gelir yerleşir, gidene kadar da onunla dertleşirdi.

Sabah en erken o kalkar ve işe gidenlerin arkasından dua ederdi. Dudaklarının kıpırdaması ve iki elini yüzüne getirişinden anlamıştım dört ay sonra. El sallayıp yolcu ettiği komşuları da vardı. Sokağı terk etmeden ona bakmadan ayrılan olmazdı hayır duasını almak için. Şans getirdiğini söylerlerdi komşular. Mahallenin koruyucu meleği olmuştu.

Sokağa indiğinde sana gülümsediğini görür, hafif esen rüzgar yanağını okşarken sana dokunduğunu düşünürdün. Onunla camdan konuştuğunda insana enerji verdiğini anlıyor, bambaşka hislere kapılıyordu insan ister istemez. İşte geçmişin derin izlerini taşıyan bu mahallenin meleği üç gün oldu pencerede görülmeyeli! Tek bir çocuğu olmuş, eşi ise çok genç yaşta ölmüştü. Kızı da hiç evlenmemişti ve onunla yaşıyordu.

 

Mahallede olan telaş sabah sokağın kalabalık oluşundan anlaşılıyordu. Küçük fısıltılarla konuşuluyordu "Koruyucu meleğimiz öldü!" diye. O gün hiç kimse işe gitmedi ve o evin bahçesinde toplandı insanlar. Kızına tembih etmişti "Öldüğümde herkes benimle vedalaşmaya gelsin!" diye. Onunla konuşan herkes bunu biliyordu ve insanlar onun son arzusunu gerçekleştirmek için bahçede toplanmışlardı. İçeride kızı ağlıyor ve ağıt yakıyordu.

 

"Bilseydim senin bana son bakışın olduğunu, beynime kazımaz mıydım o bakışını! Sana daha sıkı sarılıp, daha bir uzun öpmez miydim anne! Son defa seyredeyim o yaşlı gözlerini! Ne olursun aç gözlerini. Bırakma bu dünyada yalnız beni! Bak küçük kızım dediğin bülbül artık ötmüyor. Ben sensiz ne yapacağım anne!" Hıçkırığa boğulmuş, artık konuşamıyordu.

 

Komşular kızıyla anası arasında büyük bir aşk olduğunu söylüyor ve örnek olduğunu anlatıyorlardı birbirlerine. Mahalleye yeni taşınan Arda Şendoğan o gün akşama kadar evinin yanında bulunan bahçede oturmuş, o koruyucu melek için söylenenleri pür dikkat dinlemişti.

Ölüm haberini duyup da bahçeye gelenleri izliyordu. Önde yürüyen yaşlı adam, arkadaki genç adamı omuzundan tutup:

 

"Bak oğlum, pencere boş resim çerçevesi gibi kaldı; görüyor musun?"

"Evet baba görüyorum! Orada şimdi melek teyzemi görmek için çok şey verirdim!" deyip babasına sarıldı. Bu söz Arda Şendoğan’ı çok etkilemiş ve kafasında birkaç mısranın hareketlendiğini hissetmişti. Kzının ağlama sırasında söylediği sözler aklına geldi ve oturduğu yerden kalkıp hemen yanda bulunan evine gitti ve kalemi alıp yazmaya başladı.

 

Bırakma ellerimi, bırakma yalnız beni

Son defa seyredeyim o yaşlı gözlerini

Artık bülbül ötmüyor, gül dolu pencerede

Yalnız hatıran kaldı, boş kalan çerçevede

Aşkların en güzelini, çılgınca sevenini

Yalnız sende bulmuştum

Yalnız senin olmuştum

Son defa seyredeyim o yaşlı gözlerini

Daha sonra bu mısraları İsmet Nedim Saatçi, muhayyerkürdi makamında besteleyerek bu ölümsüz eser ortaya çıktı. Ölenlerin mekanı cennet olsun, yaşayanların ellerinden öperim. Hülya Koçyiğit ve Kartal Tibet’in oynadığı "Boş Çerçeve" filminde Belkıs Özener şarkıyı okumuştur.