DUYGU KARAHASANOĞLU


BİRAZ DÜŞÜNELİM

Bu hafta savaşlardan ateşli dansların raks ettiği Ortadoğu´dan ve dünyanın kirli siyasetinden siz değerli okurlarımı almak istedim. Ve sizi düşünmeye sevk edecek iki yazı paylaşmak istedim.


BİRAZ DÜŞÜNELİM

            

           Bu hafta savaşlardan ateşli dansların raks ettiği Ortadoğu´dan ve dünyanın kirli siyasetinden siz değerli okurlarımı almak istedim. Ve sizi düşünmeye sevk edecek iki yazı paylaşmak istedim.                   

              Daha küçük yaşlarda dermansız dertlere gark olan Şems, bunu paylaşacak bir dost ateşi ile yanar. Geniş ufuklu bir dost bulmak, şafağında doğmak, dertlerine derman bulmak için düşer yollara. Sayısız Allah dostu ile karşılaşır, yarenlik eder. Hepsi de belli derece ve olgunluğa sahiptir. Ama ona göre hiç biri ufkunda doğacak genişliğe, yüceliğe ve derinliğe sahip değildir.

Mana denizinde ilim ve irfanla dolan ve Mevlana´nın ifadesi ile ?aşkın kızıl rengine boyanan Şems? her gece bunun için Rabbine naz ve niyaz eder. Bir gün müjde bir rüya ile gelir. ?Bir veliye dost olacaksın ama vakti var.? Bunun üzerine Şems ibadeti, riyazeti, zikri ve tefekkürü arttırır. Uyku ve açlık sorunu yoktur. Sabahlara kadar ibadet eder, günlerce yemeden içmeden oruçlar tutar, gönlü daim zikirde, zihni tefekkürdedir. Bu manevi yükü kaldıramadığı zamanlar köylülerin yanında işçi olarak çalışır, tam ücretler ödeneceği zaman ortadan kaybolur veya ben biraz birikince alacağım der, sonrada almadan tekrar yollara düşer. Fakat her gece naz ve niyaza devam eder. Ve bir gün:

?Mademki ısrar ve arzu ediyorsun, sana Allah´ın velisi bir dost verilecek, fakat sen bunun karşılığında ne vereceksin? diye ilham olunur. Şems hiç tereddüt etmeden;

?Feda olsun bu canım o dosta. Başımı veririm! ? der.

?Bütün kâinatta, Mevlana Muhammed Celaleddin´den başka sana dostluk edebilecek kimse yoktur.? Haberi gelir. Artık vakit dostu bulma vaktidir. Ona kavuşmak, dostluk makamına oturtmak, onun gönül aynasında âlemleri seyredip, sonrada başını bu uğurda feda etmek için yollara düşer.

                                                ***

             Vaktiyle bir ateşperest, oğlunu evlendirmektedir. Düğün günü çok koyun ve inek kesilir. Et kokuları mahalleyi sarar. Ancak evin bitişiğinde, Müslüman, dul bir kadın, dört yetimiyle yaşamaktadır.

Hepsi de günlerdir açtırlar. Kadıncağız, düğün evinin kapısını çalıp, ?ateş´ ister. Ancak maksadı başkadır.
?Belki yemek verirler? diye gitmiştir. Adam, kadının niyetini anlasa da, bir şey vermez. Kadıncağız, bir daha gidip ?ateş´ ister. Yine eli boş döner.

Üçüncüde yine öyle.  Düğün sahibi bu defa acır kadına. Hallerini anlamak için dehlize iner ve dayar kulağını bitişik evin duvarına ve dinler.

Yetim çocuk  annesine yalvarıyor:
? Anneciğim, ne olur bir daha git. Belki bu sefer bir şey verirler.

Kadın ağlamaklı:
- Üç defa gittim yavrum! Artık utanıyorum.

Adam bunu duyar. Kalbi sızlar. güzel bir sofra hazırlatıp, gönderir evlerine. Ve dehlize inip, dinler yine. Yetimlerin en küçüğü dua ediyor:

- Ya Rabbi! O nasıl bize ikram ettiyse, sen de ona ikram et! Onu imanla şereflendir!

Ardından;
- Âmiiiin! sesleri yükselir.

O anda, kalbi döner ateşperestin. Ve Şehâdet getirip imanla şereflenir.