Turhan Eyüboğlu


Bir sabah bakacaksın ki bir tanem; ben yokum!

Bir sabah bakacaksın ki bir tanem; ben yokum!


Bir sabah bakacaksın ki bir tanem; ben yokum!

 

Sabah dalgın bir şekilde kontrolden geçerek uçağa bindim. Kafamda bölge müdürleri toplantısında yapacağım sunum var. 'Daha anlaşılır biçimde sunumu nasıl yapabilirim?' diye aklımdan geçiriyorum. Gözüm, koltuk arkasındaki kitapların bulunduğu bölümdeki bir kağıda takıldı. Uzanarak kağıdı aldım. Kağıt katlanmıştı; yavaşça açtım ve yazıyı okumaya başladım.

 

'Bir sabah bakacaksın ki bir tanem ben yokum! Dünyayı sana bırakıyorum! Söz aldım saatlerden bir tanem, sana koşacaklar! Söz aldım gecelerden, seni uyutacaklar! Şarkılardan söz aldım, hatırlatacaklar! Gözlerimdeki son yağmurlar pencerende beni anlatacaklar sana bir bir! İleride belki bir gün buğday misali düştüğüm yerde, belki bir dikenin dibindeyimdir çaresiz, kim bilir nerelerde! Bir sabah bakacaksın ki bir tanem ben yokum! Dünyayı sana bırakıyorum! Elveda!'

 

'Eyvah, dedim bu yazıyı yazan bu dünyadan ayrılıyor.' Bir an durdum! Ben neyi kafama takmışım; o ise yaşamamayı seçiyor!

 

Ta ki uçak inene kadar bu yazı beni meşgul etti. 'Uçak havaalanına iniyor.' anonsundan sonra yazının etkisinden kurtuldum. Sonra çok zaman geçti. Ben emekli oldum; yazmaya başladım ve 'Bu yazıyı kim yazmış olabilir?' diye araştırmaya başladım.

 

'Annemim Şarkıları' adlı kitabı yazmaya karar verdiğimde bu size bahsettiğim yazının hikayesini de buldum.

 

Şöyle bir düşünün; bir çocuğunuz var ve üzerine titriyorsunuz. İmkanınız var ve onu yurtdışında okutmak için Avrupa'ya gönderiyorsunuz. Avrupaya giden oğlunuzun, hasretinin bir an önce bitmesini, oğlunuzun dönmesini  beklerken hasretin yanına hayal kırıklığının da eklenmesiyle, derinden sarsılıyorsunuz! Oğlunuz okulu bitirir; ama yurda dönmez. Ana yüreği buna dayanamıyor ve oğluna da fazla bir şey diyemiyor. Ancak bir şekilde de içini rahatlatması lazım. Şair ana, eline kağıdı kalemi alır ve yüreği burkularak oğlu için bir şiir yazar:  

 

Zeytin gözlüm sana meylim nedendir?

Bu sevmenin kabahati kimdedir?

Gül olmuşsun dikenlerin bendedir.

Zeytin gözlüm uzaklarda işin ne

Şarkıları düşürürüm peşine?

 

Zeytin gözlüm özlem ektim yollara.

Rast gelirsen halimi sor onlara.

Gül kurusu akşamlar senden yana.

Zeytin gözlüm uzaklarda işin ne

Şarkıları düşürürüm peşine?

 

İnanıyorum ki hepimiz bu şarkıyı duyduğumuz da bir sevgiliye hitap ettiğini sanırdık. Oysa ardında yürek burkan, göz yaşı döktüren bir hikaye olduğunu anlamış olduk.

 

Bu kadar güzel mi sitem edilir? Sitem ettikten sonra bu kadar güzel mi tehdit edilir? 'Şarkıları düşürürüm peşine' gibi enteresan bir tehdidi barındıran bu şarkı, böylesine masum ama etkili bir tehdidi duyunca gülümsemeden de edemiyor insan!

 

İşte bu anne Hüceste Aksavrın'dır. İyi bir ailede yetişmiş, yüz akı kadınlarımızdan biridir. Edebiyata meraklıdır. Duygularını mısralara dökmeyi seven biridir. Oğlunun yurda dönmemesinden sonra eşini de kaybeder. Bir süre sonra yalnız kalır ve hayatını bakımevinde geçirmeye başlar. Zaman durmaz, akar. 87 yaşına gelince de bakımevinde vefat eder.

 

Hasreti hala içinde besleyen Hüceste Hanım, o yürekte ümidi de beslemektedir. Mehmet'in hiç olmazsa cenazesine geleceğini umar. 'Bunu cenazemde Mehmet'e verin!' diye de bir mektup verir. İşte arkadaşlar uçakta bulduğum o yazı oğluna yazdığı mektuptu. Birinin dikkatini çekmiş olacak ki kağıda dökmüş ve uçakta unutmuş.

 

Selahattin İçli bu mektubu ölümsüzleştirmek ister ve besteler. Lütfen bu besteyi 'Bir sabah bakacaksın ki bir tanem; ben yokum!' diye İnci Çayırlı'dan veya Ahmet Özhan’dan YuoTube'ta dinleyin.

 

Kaynak: Sami Dayangaç