ismet eyüboğlu


BİR MAYIS DÜŞÜNCELERİ

68´de askerlik dönüşü yolum Konya´ya düştü


BİR MAYIS DÜŞÜNCELERİ
  68´de askerlik dönüşü yolum Konya´ya düştü.Konya Cihanbeyli´nin kuş uçmaz kervan geçmez bir köyünde öğretmenlik yaparken elimde de JEAN JACQUES ROUSSEAU(1712-78) ,"İNSANLAR ARASINDAKİ EŞİTSİZLİĞİN KAYNAĞI" adlı eseri vardı.Bir yandan bu kitabı okuyor, bir yandan da Karadeniz´in dağlarında, yamaçlarında yetişmiş çiçeği burnunda bir öğretmen olarak İç Anadolu´nun o dümdüz bozkırına kendimi uyarlamaya çalışıyordum.
Hiç unutmuyorum kitabın bir yerinde: "Birisi gelip bir toprak parçasının etrafına kazıklar çakıp, etrafını çitlerle çevirip , burası benimdir, buraya kimse karışamaz deyip de orayı sahiplendiği zaman , bir başkası da karşısına dikilip, hayır burası senin değildir, burası herkesindir deseymiş o kazıkları, o çitleri söküp atsaymış insan soyuna ne büyük iyilik etmiş olur. insanı ne büyük acılardan, felaketlerden kurtarmış olurdu."Jean JACQUES Reuseau kuşkusuz büyük bir aydınlanmacı, Büyük Fransız Devrimini hazırlayan aydınlardan birisi.Romantik bir aydın.Yaşadığı donem gereği ancak bunları söyleyebilirdi.Peki işin aslı nedir, insanoğlunun çektiği acıların kaynağı nedir, buraya nasıl gelinmiştir, evet mülkiyetten kaynaklanan  bu eşitsizliğin temelinde ne yatıyor?Asil sorun bu.
İnsanoğlunun en ilkeli dönemlerinde, (avcılık, toplayıcılık) komün toplumunda 
sınıf ayrımı yoktu, topluluğun bütün üyeleri birlikte üretip birlikte tüketiyordu.
Ne zaman ki ellerindeki  üretim araçları gelişip de tükettiğinden fazlasını üretmeye başladı, bu tüketim fazlasına da birileri el koymaya başladı, o zaman toplulukta farklılıklar oluştu.Birileri yer birileri bakar oldu..Sınıfların oluşmasıyla birlikte toplumun örgütlenme, iş bölümü tarzı da değişti, geniş bir iş bölümü oluştu.İnsanoğlu devlet kavramıyla tanıştı.
O gün bugündür insanoğlunun tarihi sınıflı toplumlar tarihidir.İlkel toplumdan köleci topluma, köleci toplumdan feodal (derebey)topluma; feodal toplumdan da bugün dünyanın hemen yarısına egemen olan kapitalist emperyalist toplumlarla insan soyu tanıştı.
Sınıfsız ilkel toplumda sömüren de yoktu, sömürülen de; sınıflı toplumlarla birlikte 
insan soyu sömürüyle de tanışmış oldu.Sömürüye dayanan sınıflı toplumlardır.
( köleci, feodal, kapitalist-emperyalist)..Birileri birilerinin emeğine, alın terine el koymaktadır.Emeğe ve alın terine el koyanlar da üretim araçlarının sahipleridir.En büyük üretim aracı topraktır. İşte Jean´a JacquesReuseau´nun demek istediği bu.
Peki bu nereye kadar böyle?Hiç kuşkusuz sonsuza kadar değil, her ağaç kurdunu 
içinde taşır. Nitekim insan soyu ilk yaşama adımını attığında sömürü yoktu sonradan çıktı ortaya, demek ki sömürü mutlak bir toplum tarzı da değilmiş.
Köleci toplumda egemen olanlar, köle sahibi efendiler, sömürülenler köleler;feodal toplumda egemen olanlar, feodal beyler ,ağalar, derebeyler;  sömürülenler topraksız ya da az topraklı köylüler ; kapitalist toplumda ise egemen olanlar ;sermeye sahipleri , şirketler, holdingler v.s
Değişimin temel itici gücü nedir?Değişimin itici gücü :ÜRETİM ARAÇLARININ ÖZEL MÜLKİYETİ İLE , ÜRETİMİN  SOSYAL NİTELİĞİ ARASINDAKİ TEMEL ÇELİŞKİ.
Bu temel çelişkidir, tarihe ivme kazandıran, harekete geçiren, çözüm üreten.
Demek ki üretim araçları kamunun eline geçerse sömürü biter.
Bu temel çelişkinin günümüzdeki tarafları kimlerdir?
İŞÇİ SİNIFI VE ONUN DOĞAL BAĞLAŞİKLARI.(Köy emekçileri, beyaz yakalı aydınlar, sınıfsal nitelikleri gereği sistemle barışık olmayan, gençler, kadınlar, toplumun tüm emekçi katmanları.
Karşıda ise daha çok dışa bağımlı büyük sermeye gruplar, tefeci, rantçı kesimler.
Bir başka temel çelişki de ezen uluslarla, ezilen uluslar arasındaki uzlaşmazlıktır.
Her iki çelişkide de öncü güç kimdir.Tarihin sorumluluk yüklediği öncü güç 
İŞÇİ SINIFIDIR´ DIR.
Çağımız kapitalist emperyalist sisteme karşı yürütülen Ulusal Kurtuluş ve Sosyal 
Kurtuluş Savaşı çağıdır. İşçi sınıfı bu savaşın lokomotifidir.
Dolayısıyla özellikle emperyalist boyunduruk altındaki bizim gibi ülkelerde bu öncü
sınıfının iki türlü misyonu vardır:Vatanın bağımsızlığını korumak, sömürüye karşı 
savaşım vermek. Bağımsızlık savaşımı vermek ulusal bir görevdir, sömürüye karşı savaş ise evrensel bir görevdir.Bu iki görev bugün iç içedir.
Bu savaşımın nihai hedefi savaşsız sömürüsüz bir dünyanın kuruluşudur
İşte 1 MAYIS´LAR bir bayramdan ziyade İşçi Sınıfının tarih sahnesinde boy gösterdiği 
Birlik , Dayanışma ve Savaşım günleridir.
Dünya işçilerinin bu zorlu savaşım tarihi yaklaşık bir buçuk asır gerilere kadar iner.Türkiye´de ise 1924´lerde başlayarak kesintilerle bugünlere kadar gelir.
Bu arada dünyada ve bizde çok trajik olaylara da tanık olunmuştur.Örneğin 
1977´de İstanbul Taksim´de kutlanan 1 MAYIS bayramı kana bulanmış 34 yurttaşımız göz göre göre katledilmiştir. Bu tarih İşçi Sınıfı tarihine Kanlı 1 Mayıs olarak geçmiştir.Hepsini rahmetle saygıyla anıyoruz.
1 Mayıs 2019 Çarşamba günü TÜRK-İŞ başkanımız Sayın Ergün Atalay´ı dinlerken
onun söylediklerine katılmamak mümkün değil, ne diyor, ATALAY:
"1MAYIS 77´yi kana bulayanlar 15 Temmuz´u tezgâhlayanlardır."Doğrudur ancak eksiktir.
Eksik olan 12 Mart´ları , 12 Eylülleri  de bu millete yaşatanlardır. Dahası 70´lerde bu milletin çocuklarını birbirine kırdıranlardır.Bunları unutmadık ,unutmayacağız da.
YAŞASIN İŞÇİLERİN BİRLİĞİ ,MAZLUM MİLLETLERİN DAYANIŞMASI.