Turhan Eyüboğlu


Bir İlçe Düşünün Tarihini Bilmiyor

Bir ilçe düşünün tarihini bilmiyor! Bir ilçe düşünün tarihini bilmek için hiçbir şey yapmıyor! Dahası da en çok zoruma giden gurur duyacağı tarihini anlatmak yerine yeni tarih yazmak adına bir cehaletin içine düşüyor. Nasıl bir zaman dilimi içindeyiz, ina


Bir İlçe Düşünün Tarihini Bilmiyor

 

Bir ilçe düşünün tarihini bilmiyor! Bir ilçe düşünün tarihini bilmek için hiçbir şey yapmıyor! Dahası da en çok zoruma giden gurur duyacağı tarihini anlatmak yerine yeni tarih yazmak adına bir cehaletin içine düşüyor. Nasıl bir zaman dilimi içindeyiz, inanın aklım almıyor!

 Maçkalılar, Maçka´nın tarihi masa başında yazılmaz; Maçka´nın tarihi yüzlerce yıl içinde yapıp ettikleriyle yazılır. Daha doğrusu yazılanlar okunur. Daha da doğrusu kazılarak bulunur.

 Siz Hordokop´a (Orta Köy) baktığınızda ne görüyorsunuz? Evet çok samimi duygularla soruyorum; ne görüyorsunuz? Bir defa bu soruyu kendinize sordunuz mu? Durun, ben sizin yerinize gördüğümü anlatayım! Ben evimin karşısında Hordokop´u gördüğümde içim sızlıyor, gözlerim yaşarıyor! Bir Türk olarak göğsüm kabarıyor ve sağ elim istemsiz olarak saygı duruşunda olan bir askerin selam verişi şeklini alıyor.

 Ben Hordokop´a baktığımda büyük bir savaş görüyorum ve bizim için canlarını vermiş yüzlerce şehit görüyorum! Şehit olanları arkadaşlarının selamladığını görüyorum! Ancak dikkatle baktığımda şehitlerin tabutta olmadığını görüyorum; hatta kefensiz yattıklarını görüyorum! Daha acısı mezarlarının olmadığını görüyorum! Şimdiki zamana baktığımda bu şehitlere sahip çıkmayan, çıkamayan benim gibi binlerce Maçkalı görüyorum!

 Sakın bu yazının tamamını okumadan buraya kadar okuduğunuz dört paragrafa bakıp cevap vermeyin! Ki yukarıda bahsettiğim tarih yazma adına cehalet içinde olanların yanında olmayın!

 Şimdi bu Maçkalılar için şehit olan askerlerin bir kısmının size duygu dolu ibretlik hikayesini anlatayım ki konuyu daha iyi anlayın.

 Sigara içmeleri sonlanıca, Yüzbaşı Aziz, ayağa kalktı bir adım attı ve geri dönerek sarıldı Ali Yemen´e. İşte Ali Yemen o zaman anladı görevlerinin ne kadar önemli olduğunu. Ali Yemen yüzbaşıya:

 "Bizi öldürmeden geçemeyecekler buradan!" diye fısıldadı kulağına.

 Yüzbaşı Aziz, yavaşça yürüyerek bindi aşağıda bekleyen atına ve geleceğini belirleyecek Hordokop´a doğru sürdü atını. Artık elli adam kalmıştı mevzilerin içinde gelecek kaderlerini beklemek için. Mevzilerden güneye baktığında Ormanüstü köyünün başında güneş kara bir aydınlık saçıyordu yeşil yazılara. Çocuklar, kadınlar doğranıyor göz kırpmadan! Evler, samanlıklar yakılıyor, göçüyor Maçkalılar Niksar´a doğru.

 Ali Yemen; uzun boylu, kaytan bıyıklı, evli, iki çocuklu, karısı otuzuna varmamış genç. Çocuklar küçük, yüreklerde tomuran buruk acılar büyük! Ali Yemen bırakmış hepsini yetmişlik babasına, geçmiş milislerin başına. Düşman gelir yaka yıka; düşman gelir kese doğruya! Kusera köyünün başında güneş on gün önceki yerindedir; tüfek seslerinin söylediğine göre ormanda düşman epeyce derindedir.

 Artık düşman başlamıştı Hordokop´ta bununan 28. alaya saldırmaya. Zigana´yı geçip ulaşmak istiyordu Gümüşhane´ye.

 Alay müsaade etmiyor, büyük çatışmalar oluyordu Hordokop´un bayırlarında. Gündüz geceye, gece gündüze karışıyor, Kazak ordusu ilerlediği kadar geriliyor, bir türlü 28. Alayı geçemiyordu. Mehmet ve adamları saldıran düşmanın kanatlarında bulunan askerleri bir kurdun sürünün kenarından aldığı kuzular gibi avlıyor, daha gencecik Kazaklar ne olduğunu anlamadan vurulup toprağa düşüyorlardı.

 Çatışmalar başlayalı on beş gün olmuş, Mehmet, Ali Yemen´i merak ediyordu. Acaba düşman Mars ormanını geçmiş miydi? Geçse yukarıdan düşman saldırısı olurdu, diye aklına geliyor rahatlıyordu. Hordokop´un eteklerinde İspela´nın üstünde çıkan aya bakarken iki üç saatlik uykularla geçiyordular çatışmaları. Artık hangi ağacın altında daha iyi uyunuru bulmuştular uykusuz geçen gecelerde.

 Ali Yemen ve arkadaşlarının eli tüfekte, yakın zamanda kazılmış siperdedir. Göçenler çoktan aşmıştır Gümüşhane´yi, çoluk çocuk, yaşlı, genç, erişkin, kadın. Dağ da Niksar´a giden yol üzerindedir. Ali Yemen bunları düşünedursun elli adam siperlerin içinde hayallere dalmış bir vaziyettedir.

 Güneş on beş gün önceki yerindedir; tüfek seslerinin söylediğine göre düşman, siperlerinin az ötesindedir. Artık düşmanın yakında olduğu tüfek seslerinden anlaşılıyordu. Karşılarına hiçbir engel çıkmadığı için kendilerini sürek avında gibi görüp ateş açarak geliyorlardı. Ali Yemen, kısa zamanda düşmanla burun buruna geleceklerini düşündüğü için herkesi hazır olmaları için uyardı.

 Ali Yemen çalıların oynayışına bakarken gözleri arpacık çizgisi üzerindedir. İlk kurşunu yerleştirdi bir Kazak subayının başına. Elli kişi, bir el gibi elli tetik çektiğinde çalılıktan iniltiler yükseldi. Ali Yemen ve arkadaşları yükselen iniltilerden vurulmuş gibi sarsıldılar. Kurşun düşmandan önce onların yüreğini delmişti. Oraları bilmeyen genç Kazakların bağırtıları Mars ormanında yankılandıkça acı veriyordu eğilmiş çam dallarına.

 Savaş acıdır; vurulandan çok, vuranın yüreği kanar! Evi yakılandan çok, evi yakanın elleri yanar. ´Öfke gelir, göz kararır; öfke gider, yüz kararır!´ demiş eskiler. Bir sessizlik derinlemesine... Havanın ağırlığınca durgunluk... Yüreklerde bir acıma, bir kan kokusu...Neden gelirler buraya? Aldığımız nedir, verdiğimiz ne? Neden gider insanoğlu yaşamdan çok ölümün sesine böyle?´ diye mırıldanmış. Yanındakilere takılırken gözleri namlulara sürülen mermilere bakmıştı.

 Artık hava kararmış, silah sesleri susmuş; ama iniltiler ağaçtan ağaca geçerek ormanın derinliklerine kadar işliyordu ve acılar insanın yüreğini delip geçiyordu. Zaman ilerliyor Kazak güçlerinin atağı boğazda her gün bir horoz kesilir gibi kesiliyordu. Boğaz dar, iki tarafı yalçın kayalık, önü düzlük... Ulaşamıyor Kazaklar elli yiğidin olduğu tepeye. Güneş akıp geçiyor, çatışmalar arasından ay çıktıkça zaman ilerliyor.

 Susmuş, dinliyor savaşın sessiz çığlığını yüreklerinde. Karşı köy evlerinde sessizliği yırtan iniltiler insanlığa saplanan bir bıçak gibi yükselir iniltileri duyanların kulaklarında. Zaman ilerliyor utanç, dağ doruklarına yükseliyor. Kusera köyünün başında güneş kırk bir gün önceki yerindedir. Kazak alayından on beş kişi ayaklarında sarı çizmeler bombalı tüfekli karaçamların içinden bir yılan sessizliğiyle Ali Yemen ve arkadaşlarının üstüne yürümektedir.

 Bunları fark eden birlik üyesi, çıkardığı kuş sesiyle anladılar bir atak daha yaptığını Kazak askerlerinin. Silahlarından çıkan mermiler pusuya gelen Kazakları tütün yaprağı gibi kıydılar. Kimi ıslak toprağa düştü, kiminin sarı çizmeleri öldüğü yerde kan ile doldu.

 Ali Yemen´in bu manzara karşısında içi gidiyor, geri dönmeleri için Allah´a yalvarıyordu. Kazak komutanı inat etmiş, boğazdan vaz geçmiyor; Ali Yemen ve arkadaşları da ölmeden burayı terketmiyorlardı. Bu sırada kaldırdı başını, yüreği doğrana doğrana bakayım diye vurulanlara. İşte, tam o sırada geri çekilen askerlerden nişan dahi almadan atılan bir kurşun saplandı Ali Yemen´in sol koluna.

 Bir başı boş kurşun dağıtmıştı sol kolunu. Yanındaki hemen yırtıp gömleğini sardı yarasını Ali Yemen´in. Ali Yemen ´Bir şeyim yok!´ deyip uzandı, yan döndü, tüttürdü kaçak tütünden sigarasını. Gün dönüyordu, Kusera tepesinin üstünden bir ağıt gibi yayılıyordu güneşin son ışıkları. Ali Yemen´in sızlayan yarasını kamçılıyordu dağların çam kokulu soğuğu.

 Beklediler geceyi, tükene tükene kara gecenin yıldız aydınlığında. Ali Yemen değişiklik olsun diye  İspela köyünün üstünde yürüyen kocaman aya çevirdi gözlerini. Gece soğuk, yarası yumuşaktı. Gece yetse aya doya doya bakacaktı.

 Şimdi soruyorum size: Mars ormanlarının içinden geçip 28. Alaya saldırmamaları için o boğazı tutan ve hepsinin şehit olduğu bu insanların yeri nerede? Dahası 28. Alayın yüzlerce şehit verdiği şehitlerimiz yattığı yerler nerede?

 Biz bu şehitlerimiz için ne yaptık, nasıl bir yol izledik? Bana söyler misiniz? Maçka tarihinde küçük bir Çanakkale destanı olan bu yerlerin bulunması, tarihini anlatır açıklamaların yapıldığı tabelaların konulması ve de Allah rızası için bir dua okunması için biz Maçkalılar ne yaptık?

 Bunların cevabını verecek bir yer var mı? Yoksa cehalet içinde gerçek tarihi araştırmayıp suni tarih yazmak peşinde mi koşmaktayız? Cevabını bilen var mı?

 

Not: ?VATAN Saklı Maçka? kitabından alıntılar yapılmıştır.