DUYGU KARAHASANOĞLU


BENLİĞİNİ UNUTMA

Zünnun´u Mısri´nin başına bir hal geldi. Bu hal onda değişiklikler yaptı. Bunu anlamayan gafiller ondan rahatsız oldular. Nihayet Zünnun´u tımarhaneye attılar.


BENLİĞİNİ UNUTMA

 

           Zünnun´u Mısri´nin başına bir hal geldi. Bu hal onda değişiklikler yaptı. Bunu anlamayan gafiller ondan rahatsız oldular. Nihayet Zünnun´u tımarhaneye attılar.

    Bunu duyan dostları onu ziyarete gittiler. Zünnun onlara bağırdı:

 ?siz kimsiniz? Neden geldiniz?? dedi.

-Onlar sükunetle cevap verdiler;

 - ? biz senin dostlarınız, buraya halini, hatırını sormak için geldik.? Dediler.

  Zünnun bunun üzerine onlara saldırdı. Üzerelerine taş, toprak atmaya onlara sopa sallamaya başladı. Her biri korkusundan bir yana kaçtı. Bunun üzerine Zünnun bir kenarda durup gülmeye başladı.

  -?Neden böyle kaçıp her biriniz bir köşeye sığındınız? Hani dostlarımdınız? Dostun eziyeti dosta ağır gelir mi, dostluğun alameti dosttan gelen zorluğa katlanmak değil midir?? Dedi.  

                 İnsanlar bazen şeytan gibi davrana bilir. Çünkü her  birimizin içerisinde iyilik ve kötülük vardır. O anda hangisi ağır basıyorsa, harekete o geçiyor. Yunus der ya, ?bir ben vardır, benden içeri .? işte hikayede de ben için de bir başka ben öne çıkmıştır.

                                                       ***

           Bir zamanlar Ayaz adlı bir köle varmış. Takdir bu ya, köle bir gün Sultan Mahmud´un kölesi olmuş. Sultan, köleyi taşıdığı asil karakteri sebebiyle çok sevmiş. Derken Sultan´ın öylesine itimadını kazanmış ki, bütün sultanlığın haznedarı tayin edilmiş ve en kıymetli ve zarif mücevherler, taşlar ona emanet edilir olmuş. Bu gelişmeyi gören saraylılar ise durumdan pek rahatsız olmuşlar. Hasetleri ve kibirleri yüzünden, sözüm ona basit bir köleye böyle bir mevki verilmesini ve kendi rütbelerine çıkarılmasını bir türlü hazmedememişler. Bu duygular içinde, özellikle Sultan yakınlardaysa ondan gün geçtikçe daha çok şikayet etmeye başlamışlar ve asil ruhlu kölenin itibarını zedelemek için ellerinden geleni yapmışlar. Bir gün Sultan´ın huzurunda bir saraylının diğerine şöyle dediği duyulmuş:

 ? ?Köle Ayaz´ın sık sık hazineye gittiğini biliyor musun? Onun mücevherlerimizi çaldığından adım gibi eminim.? Sultan kulaklarına inanamamış.

 ? ?İşin aslını kendi gözlerimle görmeliyim? demiş. Duvara küçük bir delik yaptırıp, içeride olanları seyretmeye hazırlanmış. Kölenin sessizce içeri girdiğini, kapıyı kapattığını ve sandığa gittiğini görmüş. Orada sakladığı küçük bir bohçaymış bu. Bohçayı öpmüş alnına koymuş ve sonra da açmış. İçinden çıkan köleyken giydiği yırtık pırtık bir elbise! Aynanın karşısına geçmiş. Kendi kendine, ?Daha önceleri bu elbiseyi giydiğin zamanlar kim olduğunu hatırlıyor musun?? diye sormuş.

 ? ?Bir hiçtin sen? Hepsi hepsi satılacak bir köleydin ve Allah, Sultan´ın eliyle sana rahmetinden belki de hiç hak etmediğin nimetler lütfetti. Asla nereden geldiğini unutma! Çünkü mal mülk insanın hafızasını uçurur, unutuluşlara sürükler. Şimdi sen de, nimetçe senden aşağı olanlara kibirle bakma ve daima hatırla Ayaz, hatırla!? Sandığı kapatmış, kilitlemiş ve sessizce kapıya doğru yürümüş. Hazine dairesinden çıkarken birden Sultan´la yüz yüze gelmiş. Sultan gözlerini Ayaz´ın yüzüne dikmiş dururken, yanaklarından aşağı yaşlar süzülüyormuş ve boğazı öyle düğümlenmiş ki, konuşmakta güçlük çekmiş.

 ? ?Bugüne kadar mücevherlerimin hazinedarıydın, ama şimdi? Kalbimin hazinedarısın. Bana benim de önünde bir hiç olduğum kendi Sultanımın huzurunda nasıl davranmam gerektiği dersini verdin.?