Turhan Eyüboğlu


Benim Gözümde Heykelini Yapmış İnsandır!

İki gün önce, yani 10 Ağustos 2024 Cumartesi günü ondokuzuncu ölüm yıl dönümüyle andığımız demokratik öğretmen örgütçülüğünün önderlerinden olan ve tanımamdan dolayı gurur duyduğum Maçka'nın yetiştirdiği bu değeri saygıyla anıyorum.


Benim Gözümde Heykelini Yapmış İnsandır!

 

İki gün önce, yani 10 Ağustos 2024 Cumartesi günü ondokuzuncu ölüm yıl dönümüyle andığımız demokratik öğretmen örgütçülüğünün önderlerinden olan ve tanımamdan dolayı gurur duyduğum Maçka'nın yetiştirdiği bu değeri saygıyla anıyorum.

 

Öğretmen mesleğinin ve kişiliğinin onurunu korumak; baskılardan, çilelerden, sürgünlerden, tutsaklıklardan meslektaşlarını kurtarmak için yola çıkan ve bu yolda ölümü göze alan Maçka'nın yetiştirdiği bu değeri selamlıyorum.

 

O kendi deyimiyle bilimsel bir sosyalisti. Bilimsel Sosyalizim: Doğanın, toplumun ve tarih inceleme yöntemi olarak insanoğlunun bugüne kadar bulabildiği en doğru dünya görüşüdür.

 

Sayın İlhan Selçuk bir yazısında söyle diyordu: "Her insan yaşamı boyunca düşünceleriyle, eylemleriyle, dünya görüşüyle kendi heykelini yapar. İşte bu insan, benim gözümde heykelini yapmıştı ve ben de onu seyretmiştim."

 

Bu onurlu insan, 10 Ağustos 2005 günü yakalandığı amansız hastalıkla savaşını ve yaşamını yitirmiş olan TÖB-DER ( Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği) Genel Başkanı Gültekin Gazioğlu'dur. Onunla ilgili çok şey anlatılabilinir ve inanıyorum çok şey de anlatacaklardır. Ancak ben anlatılmayan yönünü size anlatmak isterim. Hepimizin yapması gereken ve not tutma üzerine onun düşüncelerini size aktararak onu anmak istiyorum.

 

Bakın, Gültekin Gazi bunu nasıl anlatıyor? 

 

"İnsan, gençlik ve yetişkinlik çağını geride bırakıp, yaşlılığa doğru yol almaya başlayınca çocukluk günlerini daha iyi anımsıyor. Otuz kırk yaşlarında bir sis perdesiyle kaplanan çocukluk anıları, yetmiş yaşına doğru yeniden canlanıyor, tazeleniyor. Belirli yaşlarda insan hep ileriye bakıyor; geleceği düşünüyor. Geleceğe dönük istek ve hayaller, yaşamında belirleyici oluyor. O yıllarda yalnız başına kalındığında, çocukluk döneminde yaşanan olaylar, acı tatlı anılar, sanki gerçekten hiç yaşanmamış düş gibi geliyor kişiye.

 

Yaşamın ileri aşamalarında çocukluk döneminin anıları, capcanlı bir biçimde gözler önüne geliyor; sanki dün yaşanmış gibi. En azından, bende öyle oluyor. Gizli kalmış bir ölüm korkusundan mı böyle oluyor, bilmiyorum. Ölüm gerçeğinden mi nedir insan çocukluğuna yeniden dönmek istiyor. Oysa bunun bir yararının olmadığını iyi biliyorum. Ölümden kaçılamayacağı, her canlı için şaşmaz bir gerçektir. Ölüm korkusu ise, çok zamandan beri unuttuğumu sandığım bir duygudur.

 

Hayatımın belirli bir evresinde, büyük sorumluluklar yüklendiğim, oldukça hareketli ve heyecanlı maceraları yıllarca yaşadığım, önemli olaylara tanıklık ettiğim yıllarda, kimi arkadaşlarım, günlük tutmamı, ileride anılarımı yazmam gerektiğini önerdi. Ben bunlara gülüp geçtim. Ne günce tuttum, ne anılarımı yazmayı düşündüm. Kendi kendime 'Anılarını yazanların yazacak, anlatacak hiçbir şeyi kalmamıştır.' dedim. Bugün ise, çok yanlış yaptığımı düşünüyorum. Anılarımı yazmaya karar verdiğim bu günlerde, belleğimden başka önemli kaynağım yok. İnsan belleği ise unutmaya teşnedir. Bu gerekli insancıl bir özelliktir. İnsan unutkan olmazsa hem yeni şeyler öğrenemez, hem yaşadığı acıların altında perişan olur."

 

Ne güzel anlatmış! "Günlük tutmanın önemini, bana imkan verseler okullarda öğreteceğim tek şey bu olurdu!" diye düşünüyorum. Ne yazık ki her şeyin bir bedeli var! Geçmişe bir gün dönüp bakınca anlıyorsunuz. Sevda büyüsü gibi uyutmuş oluyor seni o geçmiş zaman. Rüzgarın esintisi gibi vuruyor tenine veya güneşin ışını gibi delip geçiyor seni. Bir yalnızlık koridoruna girip yolunu aramaya başlıyorsun geçmişte.

 

İşte, bu zaman diliminde yaptıklarını düşünüyor, yorumlar yapıyorsun geçmişle. Kaç kişi yapar bilmiyorum; ama ben yazmaya başladığımdan beri yapıyorum. Ha , unutmadan söyleyeyim, iyi bir hafıza metodu yapılan iş. İlk başta çok şey hatırlamıyordum, ama daha sonra bir şeyler çıkarmaya başlıyorsunuz geçmişinizden.

 

Kaybettiğiniz bir şeyi arayıp da bulmak gibi veya denize dalıp midye çıkarmak gibi. İlk önce küçük midyeler çıkartıyorsunuz ve daha sonra tecrübe sahibi oldukça dalınacak yeri daha iyi belirliyorsunuz ve böylece büyük midyelere ulaşıyorsunuz.

 

"Türk milleti olarak neyi eksik yapıyoruz?" deseler inanın sayacağım o kadar şey var ki... Ancak öncelikle şimdiki aklıma göre iki şeye önem veririm: Birincisi okumak... İkincisi not tutmak, yani günlük tutmak... Bizde ikisi de olmadığı için tarihimizi bile yabancı yayınlardan takip ediyoruz. Gerçi çocuklarımıza bile günlük tutmayı öğretemedik ne okul hayatında, ne ev hayatında!

 

Günlük tutmanızın önemini bize bu ondokuzuncu ölüm yıldönümünde hatırlattığınız ve öğretmenlik mesleğinin önemini ve kişiliğini korumak için verdiğiniz mücadele için size teşekkür ederim. Bir Maçkalı olarak sizinle gurur duyuyorum. Mekanınız cennet olsun. Işıklar içinde uyuyun.