Turhan Eyüboğlu


Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın

Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın


Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın

 

İçimde nedenini bilmediğim bir can sıkıntısı var. Halbuki bu günümü de iyi geçirdim. Akşam erken yattım; ancak bir türlü uyuyamıyorum köpeklerin sesinden. Yine bahçeye kedinin geldiğini anlıyorum. Ancak saat gecenin bilmem kaçı olmuş ki dalmışım. Ne kadar uykuda kaldım bilmiyorum!

 

Bir müzik sesine uyandım. "Allah Allah, bu saatte kim şarkı dinler?" diye aklımdan geçirdim. Birden tedirgin oldum; çünkü evde benden başka kimse yoktu! Yavaşça kalktım. Müzik evin salonundan geliyordu. Kapıyı yavaşça açtım. Annem teybe bir kaset koymuş, onu dinliyor.

 

"Anne gecenin bu vakti ne şarkısıdır bu?"

 

"Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın şarkısı!"

 

"Allah aşkına başka zaman yok muydu da gecenin bu vaktini buldun?"

 

"Otur, bir dinle bunu! Gecenin sessizliğinde bu şarkı dinlenir. Senin bildiğin şarkılardan değil bu!"

 

Derin bir nefes aldım ve koltuğa hızlıca oturdum. Sitemkar olduğumu göstermek için de koltuğa gömüldüm.

 

"Bak, bu şarkının sözleri o kadar anlamlıdır ki hissettirdiği ve hatırlattığı şeylere üzülür insan. Sonra bu şarkıyı bir insana yazdırtabilecek güçte bir duygunun varlığını düşünmeye başladığında, boğazın düğümlenir, dağılırsın. Nasıl bir karşılıksız aşk sonucu yazılmış bir şiir ve nasıl bir esinle bestelenmiş bu şarkı! Bunu hiç düşündün mü?"

 

"Anne, gecenin bu vakti bunu mu düşünecektim?"

 

"Şarkının girizgahında her şey olup bitmiştir. 'Bu nasıl bir sitemdir, nasıl bir yangındır?' dedirtir dinlerken insana. Bak iyi dinle; bu şarkıda sanki eksik bırakılmış bir şeyler var! Ben öyle hissediyorum. Sen de öyle hissediyor musun?"

 

"Hayır!"

 

"Belki de bu boşluğu herkes kendi yaşamıyla tamamlasın diyedir. Ne dersin?"

 

"Bilmem!"

 

"Bak oğlum, maalesef insan sonuna kadar götüremeyeceği işlere kalkışan alışkanlığında bir yaratıktır. Nefsinin, hırsının büyüklüğü yanında cesareti de sebatı da ufak kalmaktadır çoğu zaman! İnsan ne o denizin ortasına yalnız başına gider ne de o kuyuya yalnız iner! Ama gücü ancak oraya kadar yeten, yalnız bırakabilir diğerini orada. Peki kalana düşen nedir?"

 

"Anne, gözümden uyku akıyor! Nedir?"

 

Söylediklerini duyamamıştım. Herhalde uykuya daldım. Ancak şarkıyı çok iyi duyuyorum gecenin bu sessizliğinde! Dinlediğim bu şarkı için içimden "Başladığı andan bittiği ana kadar nefes tutularak dinlenen, insanın içine içine işleyen bir şarkıymış!" diye geçirdim.

 

Annem, içimden geçirdiklerimi anlamış olacak ki bana cevap verdi.

 

"Öyledir, daha ilk cümlesinden tüm duyguları döker ortaya! O kadar yoğundur ki hem çaresizliği hem sitemi hem aşkı hem de karanlığı kurgulatır kafamızda! İmgesiz ilk anlamında bile düşünsen derin, karanlık ve sessiz bir kuyunun dibinde çaresizce sindiğinizin resmi bile ürkütücüdür! Öyle değil mi?"

 

"Evet anne! Şimdi düşündüm de ürkütücü vallahi!"

 

"Ne sesini duyan olur bağırsan ne de yukarıda bir yol gösteren! İşte oğlum, Ümit Yaşar Oğuzcan'ın ağır melankolisi içinize işlediğinde, anlık bir halet-i ruhiye içinde değil de o karanlıkların ve yelkensiz yolculukların sanki ömür boyu süreceğini bilirmiş gibi bu şiiri yazdığını hissedersin. Onun için bu şarkıyı sessiz bir ortamda yalnız dinleyeceksin."

 

"Hiç öyle düşünmemiştim."

 

Ümit Yaşar Oğuzcan hayatının kararmasına rağmen, gene de sevdiğine tek bir kötü söz söylememiştir. Beddua değil, nefret değil, başka bir şey var sanki! En fazla sitemdir işte! Öyle değil mi?"

 

Dudaklarımı öne doğru çıkararak birleştirdim bilmem gibi!

 

Belki de sizin aşktan anladığınız hep şiddetli hissiyatlar olduğu için böyle eserleri dinlemeye ve anlamaya çalışınca kafamız karışıyor. Köpeklerin sesi daha gelmiyordu bahçeden!

 

"Biliyor musun oğlum bu şarkıyı da çok sevmem. Hiçbir anne ve baba bunu yaşamak istemez."

 

"Ne var bu şarkıda? Anlamadım!"

 

Belkide içinden "O zaman niye dinliyorsun?" diye geçiriyorsundur.

 

Bilmiyorum, belki de uzun uzun dörtlüklerle anlatılmadığı içindir. Acı, çaresizlik, kaybediş... Emin değilim; belki de dört dizeyle anlatıldığı içindir ne varsa hüzne, acıya dair! Öyle ya da böyle emin olduğum tek şey bu şarkıyı ne zaman dinlesem nefes alırken acının ciğerlerime dolduğunu hissettiğimdir.

 

"Anne, anladığım kadarıyla sen güftenin yazılışını çok seviyorsun."

 

"Bilmem, belki de güftede ne bir bağırış, ne küfür, ne sızlanma, ne ağlama, ne beddua dileme, ne belalar etme! Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı. Birisi sana bundan ağır bir şey söyleyebilir mi? Yokluk bundan güzel anlatılabilir mi? Böyle bir ahın telafisi var mı? İnsan bu eseri dinlerken aklını yitirebilir."

 

"Yapma anne! Ne olur abartma! En nihayetinde bir sevgili yakarışı. İnsanların başına yaşamda bunlar gelir. Siz demez misiniz "Bir kızı kırk kişi ister bir kişi alır." diye. Bu olay diğer otuz dokuz kişiyle ilgili."

 

"Öyle mi düşünüyorsun? Yani bu sözler bir sevgili için mi?"

 

"Evet! Öyle değil mi?"

 

"Değil! Sanıldığı gibi sevgiliye yazılmış bir şiir değildir. Ümit Yaşar Oğuzcan sık sık intihar girişiminde bulunan biriydi. Bu sık girişimleri doğal olarak ailesinin dengesini bozmuş ve huzursuzluk çıkarmıştı. Belki de bu duygu değişimi onu çok üretken yapmıştı, bilemeyeceğim!"

 

"Şimdi beni merak ettirdin anne!" deyip gömülmüş olduğum koltukta diklenerek anneme meraklı gözlerle bakmaya başladım. Yine bir intihar girişimi sonrası oğluyla atışır.

 

"Yeter baba, yeter artık! Bu alışkanlığından vazgeç. İnsanların senin arkandan dedikleri beni çok üzüyor. Bırak bu intiharcık girişimlerini!" deyince uzun süren bir atışmayla oğlu hızlıca evden çıkar ve boş sokaklarda yürümeye başlar. O uzun yürüyüşünün sonunda kendini Galata Kulesinin yanında bulur ve kulenin merdivenlerini hızlı bir şekilde çıkar."

 

"Dur anne dur, ne yani?"

 

"Sözümü kesme ve dinle. İstanbul'u gecenin sessizliğinde üstten bakarak seyreder. Her yerde sokak lambalarının aydınlattığı küçük karanlıklar ay ışığının aydınlatmasıyla lekeler şeklinde görülüyordu. Bu zaman diliminde dinlenmiş, artık zorlanmadan nefes alıyordu. İki burcun arasındaki boşluğa çıktı ve derin derin nefes aldı. Ceketinin cebinden kalemini çıkartıp merdivende bulduğu küçük kağıda bir şeyler yazıp pantolonun cebine koydu."

 

"Dur anne, sen ne diyorsun?"

 

"Sözümü kesme! Ellerini iki yana açtı. Sert esen rüzgar gözyaşlarını engelliyor, yuvadan çıkan gözyaşları rüzgarın etkisiyle yanağına ulaşamadan rüzgarla oradan uzaklaşıyordu. Bir derin nefes daha aldı ve kendini boşluğa bıraktı."

 

Odada bir sessizlik oldu! Ben mumun kıpırdayan ışığı gibiyken donakaldım! Ne diyeceğimi bilemiyordum. Aradan bir dakika geçmişti ki:

 

"Anne o yazdığı not neydi?"

 

"İntihar öyle değil, böyle olur! İşte oğlum, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın oğlu Vedat Oğuzcan ilk girişiminde Galata Kulesi’nden atlayarak ve on yedi yaşında hayatını kaybeder!"

 

Köpekler, intihar ölümünün haberini almışçasına bahçedeki sessizliğe son vererek havlamaya başlamışlardı. Artık evin sessizliği de köpeklerin sesiyle dolmuştu.

 

"İşte oğlum, evladı kendi yaşamına son vermiş bir babanın tarifsiz acısını en içten ve asil bir şekilde ifade eden, insanın yüreğini dağlayan dörtlük!"

 

Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,

Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,

Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;

Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın

 

"Çaresizlik tek cümlede ancak bu kadar güzel anlatılırdı!" diye içimden geçiriyordum ki Maçka’da Hordokup’un doğusundan doğan güneşin yatak odasının penceresinden geçerek yüzüme vurmasıyla uyandım rüyamdan bu sabah!

 

İşte rüyamda gördüm diye size aktardığım bu şarkının gerçek hikayesidir. Üstat Münir Nurettin Selçuk bu güfteyi Kürdîlihicazkâr makamında besteliyor. Piyano eşliğinde Nüket Duru sesiyle dinlemenizi de tavsiye ederim.