Turhan Eyüboğlu


Ben Bir Maçka Ateşiyim

Ben Bir Maçka Ateşiyim


Ben Bir Maçka Ateşiyim

 

Maçka'da yaşayanların hemen hemen hepsi köylerinde muhakkak bir yer ateşi yakmış ve ateşin başında oturup onlarca hayal kurmuştur. İşte bu Maçkalı da yaktığı ateşin kıvılcımları sağa sola sıçrarken subay olmayı düşünüyordu. Ateşten çıkan kıvılcımları takip ederken kendisini çakı gibi bir subay olarak hayal ediyor, sıçrayan kıvılcımları saymaya çalışıyordu. Hayali kıvılcımla başlamıştı; ancak kıvılcımla biteceğini bilmiyordu!

 

Sene 1974... Aylardan Temmuz... Kıbrıs'ta ateşi tarif etmek istersen temmuz ayı ateş için yeterli bir tariftir. Bu tarihte Kıbrıs'ta isen 'Ateşte yanıyoruz!' dersin. Hele de bir savaşın ortasındaysan ateşte bir kıvılcım olur, sağa sola savrulursun. Ateş oldun mu kıvılcıma dönmen an meselesidir. Kaderi bir kıvılcımla başlamıştı. Ömrü ise kıvılcım zamanı kadar oldu.

 

Kıbrıs Savaşı tarihe geçmek için artık zamanı sayıyordu. Stratejik tepeyi taaruz yaparak ele geçirecek Türk silahlı güçlerine 'Kıvılcım Takımı' adı verilmişti. Kadere bakın ki 1'inci P. Bl. Kıvılcım Takımının Takım Komutanı da ateş kıvılcımlarını takip ederek hayal kuran Maçkalı Piyade Üsteğmen Ünal Genç'ti.

 

Birliğe hazırlık emri verilince çevreden ve eski kamp bölgesinden düşmana istihbarat vermeyecek şekilde mevzi onarımı ve yapımı için malzeme toplamış, o gece Gönyeli'den dozer ve grayder getirilmiş ve sabaha kadar uyumadan askerleriyle mevzilerin tahkimatı ve savunma için tertiplenmeyi tamamlamak için olanca gücüyle çalışmıştı.

 

İlk defa bir savaşa giriyordu. İnançlı ve gururlu olmalıydı! Eğitimi ona bu gücü vermek için planlanmıştı. Yorgunluğunu belli etmeyecek ve askerinin önünde olacak, onlara cesaret verecekti. İşte aldığı eğitimi karşı tarafa yansıtmanın şimdi zamanıydı. Her şey yalan, bu gerçekti. Bu stratejik tepe alınmalıydı.

 

Askerleri hazırlıktan çok yorgun düşmüştü. Elinden geldiğince onların motivasyonunu en üst seviyede tutmak için çabalıyordu. Ancak yine de yorgunluktan psikolojik durumu bozulanlar ve savaş bunalımına girenler olmuştu. Bu askerleri diğerlerinden ayırarak dinlenmelerini sağlamaya çalışıyor ve dakikaları sayıyordu.

 

Taaruz için belirlenen saat gelmişti. Stratejik tepeden yoğun ateş geliyordu. Tepenin alınmasının savaşın gidişatı için çok önemli olduğunu biliyordu. Askerlerine baktı, küçük bir konuşma yaptı. Konuşma sonunda duasını yaparak mevziden bir ok gibi fırladı.

 

O ok, güneşin yeni doğan ışıklarıyla yarış edercesine tepeye tırmanmaya başladı. O an herkes mermi sesini duymuş, ama o duyamamıştı. Vücudunda hissettiği sıcaklık 'Güneştendir.' diyerek umursamadı. 'Bu güneş beni öldüremez!' diye aklından geçirdi. Vücudu ağırlaşmış, hareketi kısıtlanmıştı; ancak aklında tek bir şey vardı. Hedef olarak gösterilen stratejik tepeyi almak.

 

Ağırlaşan vücudunu artık kontrol edemiyordu. Tepeye giden yolda bulunan ağaca kendini yasladı. Aslan kükremesiyle çıktığı mevziyi bulunduğu yerden çok rahat görüyordu. O yorgun aslanların onun öncülüğüyle mevziden bir rüzgar gibi tepeye tırmanmaya başlamıştı. Yanından geçenleri artık fark etmiyordu. Ağaç sanki kollarını açmış, onu dimdik ayakta tutuyordu. Bu akın bitene kadar ağaç onu ayakta tutacaktı. Artık tepe alınmış, harekat sona ermişti.

 

Askerler 'Komutanım, komutanım!' diye bağırarak onun yanına koşuyor, ancak o ne askerleri görüyor ne de sesi duyuyordu.

 

Mekanın cennet olsun Üsteğmen Ünal Genç. Maçka seni unutmayacak. Her temmuz bayrağa karşı dönüp seni hatırlayacağız.