Fatma Karahasanoğlu


BARDAK DEĞİL, GÖL OL

Mutsuz olan çırak, ustasının yanına gider.


BARDAK DEĞİL, GÖL OL 

 

              Mutsuz olan çırak, ustasının yanına gider. Usta, yanına gelen çırağı ,dinledikten sonra bir bardak suyun içerisine bir avuç tuz atar ve içmesini söyler. Çırak, ustasının verdiği bir bardak suyu alıp,içer. Yüzünü buruşturup, tükürmek ister. Usta, çırağın kolundan çekerek, bir gölün kıyısına getirir. Bir avuç tuzu göle atan usta, çırağa gölden içmesini ister. Çırak, ustasının dediğini yapar. Gölden su içer. Ve elinin tersiyle ağzının kenarında biriken suları temizler. 

Usta sorar; “nasıl? bir şey anladın mı?” 

çırak, hayır anlamında başını sallar. Usta, çırağın yanına oturur ve şöyle der; “bir bardak suyun içerisinde tuzu anladın. Ve yüzünü buruşturdun. Fakat gölde bir avuç tuzu anlamadın. Öyleyse bardak değil, göl olmaya çalış.”   

             İnsanlar düşünme yeteneğine sahip olmalarına rağmen çoğu kez düşünmeden hareket etmektedir. Olaylar karşısında kendilerini aciz, zavallı hissedenler bir başkasının yanında kendini ne denli zor duruma soktuğunun farkında olmaz. Olmakla olmamak arasında sürekli gidip gelir. Yüreğinde ve beyninde ki parçacıklardan bir şey hissetmez. Yalan yanlış bilgilerle donatılan beynini ne şekilde çalışacağını bilmez. Her şey gözünde farklı bir kılıkta görünür. Ağaca bakar, ev zanneder. Eve bakar, okul zanneder. Kavramlar birbirine karışınca  bireyin düzgün düşünmesi olaylara olumlu yaklaşması  beklenemez.

               Bu devirde dost bulmak çok zor olduğu kadar mevcut olan  dostlukları yürütmekte zordur. Her iş de fedakarlık olduğu gibi dostluklarda da fedakarlık  şarttır. Menfaatsiz kurulan dostluklar, ölümsüz olurken menfaate dayalı dostluklar saman alevi gibi parlar ve söner.     

Bir dostu Hz. Yusuf'u ziyarete geldi.  Hz. Yusuf başından geçenleri, kuyuda iken çektiği sıkıntıları dile getirdi. Uzun süre konuşup dertleştiler. Konuşmanın sonunda Hz. Yusuf misafirine:

"Söyle bakalım bana ne hediye getirdin, zira dostun evine eli boş gidilmez." dedi.

Misafir üzüle sıkıla özür beyan etti:

"Sana getirmek için her neye baktıysam, hiçbirini beğenemedim, layık görmedim. Bir altın zerresi alınıp altın madenine, bir damlacık su okyanusa hediye götürülür mü?

Sana gönlümü ve canımı hediye olarak getirsem bile Hindistan'a baharat satmaya götürmüş olurum.

Senin güzelliğine layık bir hediye bulmam çok zor oldu fakat sonunda sana bir ayna getirmeye karar verdim, ona baktıkça güneş gibi parlayan güzel yüzünü görür, sevinir, beni hatırlarsın." dedi ve getirdiği aynayı çıkararak Hz. Yusuf'a sundu.

Hz. Yusuf bu hediyeye çok sevindi.