BALIK TEZGAHLARININ YANINDAN GEÇERKEN
Zaman zaman çocukluk yıllarıma özlem duyarım. O yılların anısı bile yüzümü gülümsetip, mutlu eder.
Bir daha geri dönemeyeceğimiz o çocukluk yılları sadece hayalimizde canlanır. Yaramazlıklarımız, huysuzluklarımız her biri belleğimizde saklı kalır. Kimi zaman hayal kurup, canlandırır, kimi zamanda anı olarak paylaşırız.
Bizim evde her şey kuralına göre olurdu. Sabah kahvaltısı, öğle yemeği ve akşam yemeğimizin saatleri belliydi. Hiç birinde sarkma olmazdı.
İlkokula gittiğim yıllardı. Sabah erken kalkma alışkanlığım olmadığından uykuma çok düşkündüm. Anne ve babam beni uyandırma konusunda oldukça sıkıntı yaşardı.
Bu yüzden annem, beni uyandırması için babama havale eder, babam da, beni uyandırma işini anneme havale ederdi.
Çoğu zaman bu görevi babam üstlenirdi. Ders saati 09.00 başlardı. Zorla uyandırıldığım yataktan sekizde kalkar, mutfakta kahvaltı sofrasına zorla oturtulurdum. Annem başımda beklerdi.
Ablam, sabahçıydı. 07.00’de evden çıkar, 07.20 de derse girerdi. Annem ve babam onunla kahvaltı yapardı. Sobanın fırınına üzerine yağ sürülü ekmek koyarlardı. Üçü birlikte yer bana da, soğumuş ekmek dilimleri kalırdı.
Annem soğuyan kuruyan ekmekleri çayıma batırmamı söyler, hatta çoğunu annem çaya batırır üzerine yağ sürerdi. İtiraz edecek olsam, dilimlerin sayısı artardı. Onun için sesimi çıkarmadan tabağıma çaya bandırılmış küçük parçalar halindeki yağlı ekmeği yerdim.
Annemi öptükten sonra okula gitmek için evden çıkardım. Babam, çoktan evden çıkmış olurdu.
Sokağa iner inmez buz gibi hava yüzüme tokat gibi inerdi. Bir kez daha annemin ısrarla kaşkol almamın nedenini soğuk yüzüme vurunca daha iyi anlardım.
Mahalledeki arkadaşlarımla birlikte okul yolunu tutardık.
Bizim evde kış gelince balık ve hamsi eksik olmazdı. Hemen hemen her gün öğle yemeğinde ekşili olurdu. Annem balık olunca, süt, yoğurt, sütlaç gibi hayvansal ürünlerin tüketilmesini yasaklamıştı.
Öğle yemeği için eve gelmiştim. Annemin her zaman ki, sesi; “önce ellerini yıka. Sonra sofraya gel.” Oldu.
Lavaboya gittikten sonra mutfakta kurulu sofranın başına geçtim. Fırında dumanı üzerinde tüten ekşilide sofradaki yerini aldı.
Annem, melamin kaselere önce şehriye çorbasını boşalttı. Kesilmiş limon ayrı tabakta sofranın bir köşesine konuldu. Çorbaya limon sıkıp yedikten sonra ekşili ayrı tabakta önüme koyan annem; “ekşiliyi yedikten sonra limonlu ıhlamur çayı içersin. Şu tabakta ki burmalı tatlıdan da yersin.”dedi.
Merakla nereye gideceğini sordum. Annem gülerek; “bir yere gitmeyeceğim.”
Her zaman ki gibi ekşili olunca sütlü tatlılar yerini, şerbetli tatlıya bırakmıştı.
Geçen hafta balık tezgahlarının yanından geçerken aklıma çocukluğum geldi. O anda ekşilinin kokusu da, burnuma gelmiş gibiydi.
Çocukluk yıllarım gözlerimin önünden film şeridi gibi akıp gitti.