Artık Yaylalarda Ormanımız Yok Anne!
Maçka’nın gülüşüydü yaylalar. Şimdiki hali eskinin yerini tutmuyor anne! Artık fotoğraflarda kaldı yaylanın gülüşü; çığlıklar ihaneti duyurmuyor anne! Yaylanın deniziydi, ormanlar içinde kaybolurduk fırtınalı bir denizde kayığın kaybolması gibi. Artık o deniz ve o dev dalgaları simgeleyen çam ağaçlarımız kalmadı anne! Orman katliamını görecekler görmüyor, duyacaklar duymuyor, müdahale edecekler bir türlü hareket edemiyor anne!
Hani hatırlıyor musun Ligotrip’e giderken evimizin başında bulunan orman denizine girdiğimizde karşımıza gelen ilk çimen alanda bizi tüm haşmetiyle bekleyen bilge çam ağacını bana gösterip 'Bu, çam sakızı üreten çamların bilgesidir.' diyordun ya hani ondan topladığımız sakızı paket edip Trabzon’a götürüp dağıtıyorduk ya, işte o bilge ağaç yok anne! Ama merak etme, o orman denizini yok etmek için plan üreten koruyucular henüz o ormanı yok edemediler anne!
Biliyor musun anne, o kesilen çam denizlerinin yanına gidip gözümü kapatıp onları orda oldukları yerde görüyorum. İçime derin derin nefes çekiyor orda kalan kokularını alıyorum. Elimi uzatıp onlara dokunuyorum, içlerinde geziyor, çam sakızı arıyorum. Karatavuğun yere düşmüş yuvasını alıp çamın il dalına kadar çıkıp yuvayı düştüğü dala koyuyorum. Derin derin nefes alıp o bir türlü orayı terk etmeyen çamların kokusunu alıyorum anne!
Sen yine de bana aldırış etme anne! Senin zamanındaki gibi düşün Paparza’nın, Kusera’nın, Lişer’in, Fiyanoy’un ormanlarını. Hani her yere araba yolu yoktu da biz 'Buraya araba yolu yapılmalı!' diyorduk ya sen de 'Her seferinde, her yere araba yolu olursa buranın şehirden farkı kalmaz!' diyordun, hatırladın mı anne? Hani 'Burada yokluğu hissedip mutluluğu, paylaşımı kabul edeceksin!' diyordun ya, ne kadar haklıymışsın! Şimdi yaylanın ne giriş yolu ne de çıkış yolu belli anne! Her yerden girip her yerden çıkabiliyorsun arabayla.
Ha unutmadan söyleyeyim, eskiden doksan kutrubunda olan ağaçları kesiyor, ormanlarda belli zamanlarda seyrekleme yaparak ormanın daha da gelişimi için çalışıyorlardı ya, hani orman şefleri ve korucular çok titiz bir çalışma yapıp 'Yanlışlıkla kesilmeyecek ağaç kesilir!' diye işlerini çok titizlikle yapıyorlardı ya, şimdi damgalama çekicinin kimde olduğu bile belli değil anne! Şimdi öyle bir kesim var ki sanki hepsi yanlış kesim gibi anne!
Hani Dikilitaş'a yürüyüp de Dikilitaş'tan baktığımızda ormanın sonunu görülmüyordu ya, hani rüzgar estiğinde "Evlerin çatılarına bir şey olmaz; çünkü orman rüzgarı keser!' diyordun ya, hani çok yağmur yağsa 'Merak etmeyin, orman onun sel olmasına müsaade etmez!' diyordun ya, hani 'Bu ormanlar oldukça hayat devam edecek!' diyordun ya, tüm bunların olması için anlaşmışlar gibi ormanı yok ediyorlar anne!
Kamyonların kasasında giden çamların gövdelerini görsen ağlarsın anne! Hepsi için 'Bu çocuklara nasıl kıymışlar? Bunlar daha çocuk, bunu nasıl yaparlar bu gencecik ağaçlara? Ormanın geleceğini nasıl katlederler? Buna kimse dur demiyor mu?' dersin anne! On yılda olacak kesimi bir yılda korumasız bir topluluğun içine freni patlayan bir kamyon gibi girdiler anne! Hani bizim saçımız uzun olduğunda okulda berber makinası ile boydan boya keserlerdi ya saçımızı, işte böyle ormanları kesiyorlar anne!
Niye anlattım sana bilmiyorum! Senin de canını sıktım anne! Ne kadar yazı yazmışsam, ne kadar şikayette bulunmuşsam da bu katliamı durduramadım. Öyle bir düzen kurmuşlar ki ormanda yaşayanlar bile ormanları kesiyor sonlarının ne olacağını bilmeden! Öyle bir düzen kurmuşlar ki ormanları korumakla yükümlü olanlar vahşi plana göz yumuyor. Artık yanlışa 'Yanlış yapıyorsunuz!' diyen, eğitiminin getirdiği sorumluluğu kullanan görevli kalmadı anne!
Biliyor musun anne şimdi sana bunları anlatırken aklıma geldi. Sanki bu orman örtüsünü kaldırıp, yok edip altındaki madenlerin alımını daha kolay hale getirilmesi için bunca ağaç ve orman bir plan eşliğinde yok ediliyor. Hiçbir zaman anlamayacaklar yaşam için, güzel bir dünya için yerin üstü altından daha kıymetli. Madeni çıkaran firmanın kendi ülkesinde bunu yapamadığını görecek bir göz olmayacak mı anne?
'Olmaz mı oğlum? Tabii ki bunu görüyor ve biliyorlar. Şahsi menfaatler, ülke menfaatlerinin ününe geçerse ve bunu görenler şahsi menfaatine dokunulur diye görmezden gelir üç maymunu oynarsa, dedelerinin koruduğu yaşam bulduğu ağaçları torunları acımadan keserse, insanlar aldıkları eğitimi inkar edercesine sorumluluktan kaçarsa, verilen emirleri kanunsuz uygularsa bu daha sizin iyi halleriniz diye düşünüyorum oğlum!"
Duyulmak için ses çıkarıyoruz; ama duyulmuyoruz anne! Mekanın cennet olsun anne!