Turhan Eyüboğlu


Artık Sevmeyeceğim

Artık Sevmeyeceğim


Artık Sevmeyeceğim

 

Şarkıyı dinlediğinde birinin yüksek sesle isyan ettiğini hissedersin! Daha da önemlisi söylerken o hisse kapılarak sen de isyan şeklinde söylersin! Evet, bu şarkı pek çok insan için bir isyandır. Artık güveni kalmamıştır! Sıkılmıştır artık yenilgilerden! "Yenilmemek için bir daha yapmayacağım!" der gibi karar alır kendi kendine. Ancak başarabilir mi inanın bilmiyorum! Sonuçlar alınan kararlar gibi olmaz çoğu zaman! Buna çok şahit oldum.

 

Çok ilginç bir hikayesi var bu şarkının! Üstat Suat Sayın, uzun süredir güfte yazamamış ve artık bunu içinden çıkılmaz sorun olarak görmeye başlamıştı. Bir arayış içinde ilhamın gelmesini bekliyor, ancak o ilham bir türlü yaşamına yansımıyordu. Bu durumlarda üstat dışarı çıkar, uzun yürüyüşler yapar ve mümkün olduğunca gidemediği arkadaşlarına uğramaya çalışırdı.

 

İşte o günlerden birinde evden çıkmış, yürümeye başlamıştı. Çevreyi gözlüyor ve herhangi bir olayın kendisini etkilemesini bekliyordu. Ancak ne yazık ki duygusunu tetikleyecek bir olaya rastlayamıyordu. Bu duygular içinde çok uzun bir yol almıştı. Kendini arkadaşının çalıştığı hastanenin önünde buldu. Ona uğramak için hastanenin merdivenlerinden yukarı doğru çıktı.

 

Doktor arkadaşının odası ikinci kattaydı. Yavaş yavaş iki katın merdivenlerini bitirdi. Odanın önünde bulunan sekreter hanım onu görünce üstadı tanıdı ve hemen ayağa kalktı.

 

"Efendim hoş geldiniz! Doktor bey sizi gördüğüne çok sevinecek."

 

"Teşekkür ederim! Doktorum yok mu?"

 

"Efendim sabah ameliyata girdi. Az önce telefon etti, sizi camdan görmüş. 'On dakika sonra geliyorum; onu odama al.' deyip odanın kapısını açtı ve üstadı odaya davet etti.

 

Odanın balkona bakan kapısı açıktı. Fırıl fırıl bir rüzgar esiyordu. Sekreter balkon kapısını kapatmaya doğru kapıya hareket edince:

 

"Kapı öyle kalsın. Rüzgar güzel esiyor; biraz serinlerim."

 

"Tabii efendim, siz nasıl istersiniz!" deyip oda kapısını çekerek odadan çıktı.

 

Odada bir sessizlik vardı. Koltuğa oturdu, başını kaldırarak odanın tavanında asılan karpuz lambaya bakmaya başladı. Lambanın üstündeki tozlar görünüyordu. İçinden 'Kim bilir kaç yılın tozu vardır üzerinde!' diye geçirdi. Birden balkonun açık kapısından içeri bir ses girdi.

 

"Burada oturalım. Çok canım sıkıyor; sana anlatacaklarım var!"

 

"Doktor bey içeride olmasın!"

 

"Hayır, o ameliyatta."

 

Üstat, başını hafif eğerek baktığında balkonda iki hemşire hanımı gördü. Onlar onu görmüyordu; zira kapının sağında olan perde onu saklıyordu.

 

"Biliyor musun artık sevmekten vazgeçiyorum!"

 

"Ne oldu, yoksa yine mi tartıştınız?"

 

"Evet, ama bütün suç benim! Neden biliyor musun?"

 

"Ne oldu yine?"

 

"Çünkü her seferinde bana yalvarıyor ve ben tekrar tekrar onu affedip ona dönüyorum. İşte onun için suçluyum! Ancak bu sefer kararlıyım; ona asla dönmeyeceğim."

 

"Öyle söyleme! Siz çok iyi bir çiftsiniz."

 

"Yok yok! Artık bitsin bu çile; çekemem! Bu ne ya, bıktırdı beni!"

 

"Ayten, kızarak karar alma; önce bir sakinleş! Kaç yılınız beraber geçti. Şimdi sen kızgınsın, biraz zaman geçsin; yine konuşuruz. Şimdi bunu bırak da güzel şeylerden konuşalım."

 

"Selma ablacığım, sen ne söylersen söyle, inan, bu hayat sürmez böyle. Bu ne böyle? Her seferinde aynı iş! Yok yok kararlıyım abla; ona geri dönmeyi düşünmüyorum!"

 

"Kızım sizin ne güzel hayalleriniz vardı!  Siz onları yapacaktınız; bunları unuttun mu?"

 

"Unutur muyum! O benim tüm ümitlerimi ve hayallerimi yıktı. Ne zaman, nasıl davranacağını unuttu!"

 

"Bak Ayten, aceleci davranıyorsun! Biraz bekle; unutma ki zaman her şeyin ilacıdır."

 

"Abla kaç defa affettim onu; bunu sen de biliyorsun! Sana başka bir şeyler anlattıysa onu bilmiyorum. O benim ahımı aldı! Şimdi yalnız kalsın da bakalım ne olacak? O zaman görür ah almak neymiş!"

 

"Kızım, ben eşinle asla konuşmadım. Şimdi sen de böyle davranıp onun ahını alma!"

 

Birden odanın kapısı sert biçimde açıldı. Kapının yağsız kalan menteşelerinin sesi keskin bir tren düdüğü gibi ses çıkarmış ve o ses balkonda konuşan hemşirelerin sohbetini kesmişti.

 

"Oooo üstadım,  ne vuralım ayağına? Seni burada görmek ne güzel!" deyip Suat Sayın’a sarıldı.

 

"Biliyorsun iş güç; o yüzden seni biraz ihmal ettim. Kusura bakma!"

 

"Üstadım ameliyattan çıktım, terliyim. Şu balkon kapısını kapatayım." deyip kapıyı kapattı. Suat Sayın, acaba bu sohbet nereye kadar daha giderdi, diye düşünüp konuşulanları kafasının bir yerlerine not etmişti. Günlerdir beklediği ilham ona ulaşmış, konuşulanlardan mısralar dizmeye başlamıştı. Odanın kapısı yine açıldı. Doktorun sekreteri içeri girdi.

 

"Efendim çok bekleyen var; şu evrakları imzalar mısınız?"

 

"Bir yalnız bırakmadınız bizi; hadi getir imzalayayım!" Üstat doktorun bu kararına çok sevinmişti. Balkon sohbeti konuşmaları ona beklediği ilhamı getirmiş ve güfteyi de kafasında yazdırmıştı. Bu aradan faydalanarak çıkardığı blok notundan bir sayfa kopardı ve önündeki sehpada aklındakileri kağıda geçti. Doktor imzayı bitirirken o da güfteyi yazmıştı.

 

"Hayrola üstat ne yazdın?"

 

"Al oku bakalım, beğenecek misin?" deyip kağıdı doktora uzattı. Doktor kağıdı aldı ve okumaya başladı.

 

Artık sevmeyeceğim

Bütün kabahat benim

Ne kadar ağlasan boş

Ne kadar yalvarsan boş

Sana dönmeyeceğim

 

Bitsin artık bu çile

Çekemem bile bile

Sen ne söylersen söyle

Bu hayat geçmez böyle

Sana dönmeyeceğim

Artık sevmeyeceğim

 

Ümitlerimi yıktın

hayallerimi kırdın

Benim ahımı aldın

Şimdi sen de yalnızsın

 

"Üstat müthiş olmuş; şimdi mi yazdın?"

 

"Evet, kaç gündür beklediğim ilham meğer beni senin boş odanda yakalayacakmış!" deyip gülüştüler. Uzun bir sohbetten sonra vedalaşarak Suat bey hastaneden ayrıldı. O hafta üzerinde çalışarak güftenin bestesini bitirdi. Böylece bu güzel Türk Sanat Müziği şarkısı bize ulaştı.

 

Üstadın mekanı cennet olsun!