Ah Trabzon 1
Kimbilir kaçıncı yazma isteğimdir bu. Bizden alınan Trabzon’un alınmadan önceki halinin bozulmadan gelmesiyle oluşacak Trabzon'u hayal edişimin... Onu gözümde canlandırmam ve o bozulmayan yerlerde gezişimin... Şimdi oralardayım; en eski tarihi yerinden başlamak istedim bu geziye. Yerde bulduğum dalganın gitgelleriyle şekillenmiş deniz mavisi bir taşı Hadrian limanına atıyorum.
Taş o berraklığın karşısında batıp batmama konusunda terettüt edişine şahit oluyorum. Balıkların tabur halinde gezişini görüyorum. Taş, balıklara heves etmiş olacak ki batmaya onların yanına gitmeye karar vermişcesine bir ördeğin yürüyüşüne benzer kıvırmalarla dibe doğru süzülüşüne şahit oluyorum. Balıkların onu yalnız bırakmayışını görüyor. Bir tabur asker edasında Hadrian limanının dibinde alacağı yere kadar taşa eşlik ediyorlar.
Hadrian limanının ne kadar da şehrin içinde olduğunu fark ediyor, hayretimi saklayamıyorum. Limanın güzelliği beni büyülüyor. Limana giriş yapan teknelerin limana yanaşma ustalığını izliyor, onları karşılayanların heyecanını gözlerinde görüyorum. Belli ki uzun zamandır beklenen tekneler olduğunu ordakilerin telaşından anlıyorum. O bağrışların hasret bağrışı olduğunu hissediyorum. Paket gibi sıralanmış taşların oluşturduğu yolda yürüyorum.
İki aşığın buluşması gibi dere ile denizin buluşmasına şahit oluyorum. Zağnos Vadisinden gelen derenin limana akışını izliyorum. Tatlı su ile tuzlu suyun birbirini özlemişçesine kavuşmasını seyrediyorum. O gülerek çıkardıkları hava kabarcıklarının birbirini kucaklamalarını izliyor, onların bağrışlarına şahit oluyorum. Derenin getirdiklerini bekleyen kefallerin o buluşma havuzuna jet hızıyla giriş ve çıkışlarını gözümle takip edemiyorum. Bu hızın yiyeceklerine hızlı kavuşmaları için olmadığını anlıyorum onları bekleyen karabatakları gördüğümde!
Çevreyi izlemek için limanın denize olan kısmına doğru yürüyorum. Denizin esintisini hissediyor, derin derin nefes alıyorum. Gözlerimi Zağnos Vadisine doğru çeviriyor, Yukarıhisar ve Ortahisar'ı bir ressamın bakışlarıyla seyrediyor ve inceliyorum. "Ne kadar güzelmişsin Trabzon!" diye içimden geçiriyordum ki birden Aşagıhisar'ın olmadığını fark ediyor, tarihte ne kadar geri gittiğimin farkına varıyorum. Aşağıhisar'ın zamanına gelebilmem için bin yılın geçmesini düşünmem ne tuhaf değil mi?
Tuhafı seçiyor, bin yıl ilerliyorum zamanda. Toprak ayaklarımın altında yükseliyor, Hadrian limanını derenin doldurduğuna şahit oluyorum. Limanın terk edilişini yeniden yapılan Antik limanın kayalarında oturarak izliyorum. Bu liman dünyada sayılı büyük limanlardan birisi olduğunu görüyorum. Aşağıhisar'ın limanı korumak için bir azimle yapılışını, limanın içinde bulunan bir kayıktan seyrediyorum.
Zaman ilerliyor, tarihi şehrimizin yöneticileri tarihimize sahip çıkışlarını izliyorum. Çok büyük bir radikal kararla bu tarihi Trabzon'a, Türkiye’ye ve dünyaya kazandırmak için çok büyük bir girişim yaparak bu alanı büyük bir şantiye alanına çeviriyorlar. Arkeolojiden onlarca insan ve sanat yapımı müteahitleri büyük bir özveriyle yıllarca çalışarak Hadrian limanı ve Antik limanı ortaya çıkarıp dünya tarihine kavuşturmalarına şahit oluyorum.
Bu da yetmiyor, denizin suyunu bu iki limana vererek işlevliğini sağlıyorlar. Limanın denize açılmasını sağladıkları için bu iki liman yatlarla doluyor. Dünya bu tarihi eserleri görmek için Trabzon’a akıyor. Otellerde yer kalmıyor. Trabzon halkı gelenlere evlerini açıyorlar. Harika bir zaman diliminden geçiyordum ki ne olduğunu anlamadan gözlerimi açınca kendimi bu zamanda buldum.
"Bunlar gerçekten olmuştur!" diye koşarak Hadrian limanının olduğu yere gidiyorum. Ne göreyim MS 120 tarihinde yapılan tarihi değeri şimdiki parayla ödenmeyecek muhteşem eserin üstünde Ortahisar Belediyesi ve Kaymakamlık binası duruyor. Üstelik yapımı sırasında ordaki tarih anlaşılmasın diye gece çıkarılan o muhteşem limanın kalıntıları deniz dolgusunda kullanılarak yok edilişini fısıltı haberciliğine şahit oluyorum.
Hemen Antik liman tarafına yürüyorum, kayıkta oturduğum yerde Trabzon Ticaret Odası ve Borsa binasının olduğunu görüyorum. Yanındaki binaları ve yolların limanın girişini nasıl kapattığını görüyor, bu şehir zaman ilerledikçe tarihini nasıl inkar ettiğine bir kez daha şahit oluyorum.