Fatma Karahasanoğlu


       ZAMAN

Nerde o eski günler, der dururuz.


                                                  ZAMAN

 

                          Nerde o eski günler, der dururuz.  Eski günlerin nesini özleriz? Eski günler derken neyi kast ederiz? Eski günlerde olan neydi de, bugün onları arar dururuz?

Dostluklar, bugün gibi menfaate dayalı değildi? Arkadaşlıklar, paraya göre değil, insan ilişkisine göre kurulurdu. Selam vermeyi herkes kendine ödev bilirdi.

Bugüne baktığımızda dostluklarda, arkadaşlıklarda çıkar ilişkisine göre kuruluyor.

                        Mahalle kültüründe bir çok anılar, geride kaldı. Hafızalarda saklı olanlar, bazen kendini dışa vurmak ister. Annemin dayısı, Demirci dayı, tonton bir o kadar sevimliydi. Eşi Fatma yengede minyon tipli ufak tefek bir kadındı. Mavi gözleriyle etrafını süzer, her gördüğüyle konuşurdu. 

Hafta sonları annemle birlikte evlerine giderdik. Akşama kadar otururduk. Evin her köşesi dikkatimi çekerdi. Ama en çok dikkatimi çeken, çıncın saatti. Saat ahşap evin duvarlarında yankılanırken, kuzine sobanın fırınında ekmek kokusu her yana yayılırdı. Ahşap masanın kenarına iliştirilen dört ahşap sandalye,  konuklarını hazır olda beklerdi. 

Yine bir hafta sonu Demirci dayılara gittik. Kuzine sobanın sıcaklığı kapıdan içeri girer girmez yüzümüzü yaladı. Büyük bir iştahla sobanın üzerinde pişen yemek kokusu da, burun direklerimizi sızlattı.

Demirci dayı, her zaman ki, tok sesiyle, “hoş geldin” deyip, Fatma yengeye masayı kurmasını istedi. Annem, kahvaltı yaptığımızı söylese de, Demirci dayıyı ikna edemedi.  Sıcak mısır ekmeği, elle bölünüp masaya konuldu. Ardından bakır sahanlara yemek konuldu. Bir yandan evin sıcaklığı diğer yandan yemeğin sıcaklığı bizi iyice terletti. 

                       Mahallemizin bir başka büyüğü de, Hasan amcaydı. Postane müdürlüğü yaptıktan sonra emekliye ayrılıp, mahallede bakkal dükkanı açtı. Bakkalı fazla büyük değildi. Mahallenin ihtiyaçlarını fazlasıyla gideriyordu. Erzurum cadde, üzerinde olması da, bir avantajdı. Gel geç arabaların uğrak yeriydi.

Hasan amcanın eşi Havva yenge, her şeyi sorun eden bir kadındı.  İki katlı evlerinin birinci katının bir tarafı  bahçeye, diğer tarafı ana yola bakıyordu. Üst katta dört oda, banyo ve tuvalet vardı.

Havva yengenin yemekleri, çok lezzetliydi. Bazı akşamlar, yemeğe kaldığım olurdu. O yıllarda bizde buzdolabı olmadığı için annem Havva yengenin buzdolabını kullanırdı. Havva yenge, dar canlı olduğundan yemeklerin sığmayacağını söylese de, annem hiç aldırış etmezdi.

Bir yıl sonra buzdolabı aldık. Annem o zaman Havva yengenin ne demek istediğini anladı. Gerçekten buzdolabına yemekleri sığdırmak zordu. 

                    Nerde o eski günler der dururuz da, dijitalin sunduğu imkanlardan da asla vazgeçmeyiz.  Teknoloji dünyasının sunduğu tüm olanakları kullanmak isteriz de, eski günleri aramaktan da, vazgeçmeyiz.

Her şey zamanında olur. O zamanki şartlar onu gösteriyordu.  Bugünkü şartlar bunu gösteriyor, diyerek kendimizi avuturuz.