DUYGU KARAHASANOĞLU


YİNE BİR CENAZE

Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Otuz Beş Yaş”


                                          YİNE BİR CENAZE

                       Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Otuz Beş Yaş” şiir dizeleriyle bugünkü yazıma başlamk istedim. 

“ …Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!

Her yıl biraz daha benimsediğim.

Ne dönüp duruyor havada kuşlar?

Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?

Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?

 

Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak.

Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak,

Taht misali o musalla taşında.”

                      Bugün yine bir cenazedeyiz. Ellili yaşlar, belli bir olgunluğa gelen yaş anlamındadır. Bu yaşın getirdikleri arasında, ölümler de vardır. 

Cenaze törenleri art arda gelince, insan ister istemez ruh derinliklerinde gezinmeye başlar. Birkaç hafta önce yine bir cenaze törenindeydik. Musalla taşında bir namazlık saltanatı bir kez daha gördük. 

Hayat bu! Her doğan, birgün ölümü tadacak. Osman Karakurum’da bu dünyada ki , serüvenini tamamlayarak, ebedi hayata yolculandı. 

Ardında gözü yaşlı bir eş, iki evlat, bir torun ve sevenlerini bıraktı.

                     İsterseniz  zaman tünelinden birlikte geçelim. Karşımıza o kadar konu çıkıyor ki, hangi birini kaleme alıp, yazacağım inanın bende bilemiyorum. Okul arkadaşım Aynur’u yıllar sonra Maçka Haber gazetesinin yayınladığım zaman gördüm. Eşi, Osman Karakurum’u da çalıştığı devlet dairesinde tanıdım. Her ikisi de, cana yakın olmaları oğlu Tolga’ya da sirayet etti. 

Bir gün Osman Karakurum’un çalıştığı daireye gittim. Aradığım memuru göremeyince Osman Karakurum, “ Arif bey öğleden sonra gelecek. Benim yapabileceğim bir şey varsa yapayım.” dedikten sonra  oturmam için koltuğu işaret etti. 

 Birkaç dakika sonra dolapta bulunan klasörlerden birini alıp masaya bıraktı. Tekrar bana dönerek, hangi evrakı aradığımı sordu. Birlikte klasörlerdeki dosyaları inceledik. Aradığım  evrak klasördeki dosyalarda yoktu. Osman bey, klasörü kaldırıp başka klasör masaya getirdi. O klasördeki dosyaları da dikkatle inceledik. Aradığım evrak bu dosyalar arasında  da, yoktu.

Osman bey, dolaptan üçüncü klasörü alıp masaya getirdi. Dosyaları tek tek incelemeye başladık. Aradığım evrak son dosyanın içindeydi. Osman bey, evrağı alıp, fotokopisini çekip bana uzatırken, yüzündeki mutluluk görülmeye değerdi. Yaptığı bir işin karşı tarafı memnun ettiğine oldukça sevinmişti. Bende aynı memnuniyetle daireden ayrılmıştım.

                     Bugün 4 Nisan Perşembe baharın ikinci ayı. Kuşların muhteşem senfoni ayı. Maçka merkez cami önündeyiz. Musalla  taşında yine bir cenaze! Etrafında toplanan yüzlerce cemaat! Bugünkü cenaze kardeşim gibi sevdiğim Tolga’nın biricik babasının cenaze töreni. 

Bir yanda imamın hellallik isteyen sesinin yankısı diğer yanda helal olsun diyen cemaatin sesi. Yüzler asık, gözler yaşlı. Son görev için toplanan cemaat baş sağlığı dileyip, dağıldı. 

Osman Karakurum’a Allah’tan rahmet sevenlerine bir kez daha baş sağlığı diliyorum.