ONLARCA DEFTER BİTTİ
Erzurum yolu üzerinde bulunan evimizin balkonundan her gün geçen arabaları saymak adeta bizde görev haline geldi. Sabah kahvaltı yaptıktan sonra ilk iş olarak balkonda oturup, geçen arabaları saymak olurdu.
Geçen arabaları plakalarıyla birlikte deftere yazardık . tuttuğumuz bu defter, evin en güzel yerinde saklanırdı. Arabaları sayarken, (otomobil, tır, tanker, kamyon, otobüs, minibüs) ayrı sayfalara yazardık.
Ben ve ablam, balkondaki yerimizi yine aldık. Trabzon’dan gelen arabaları ben, Maçka’dan Trabzon’a giden arabaları ablam yazacak. Bugünkü görevimiz karşılıklı yönlerden gelen aracı yazmaktı.
En çok hangi yönden araba gelmişse, onu deftere yazan kişi günün birincisi sayılacaktı. Sabırla beklemeye başladık. Arabalar birer, ikişer geçmeye başladı. Plakaları yazmak da, ayrı bir tutkuydu. Öğleye kadar geçen giden araçları not ettik.
Annem öğle yemeğinin hazır olduğunu söylemesiyle, istemeyerek de, olsa işimize ara verdik. Annem, yemekten sonra bahçe içindeki evimize gideceğimizi söyleyince, feryadı figan ettik. Arabaları sayacağımızı, deftere not edeceğimizi söylesek de, annemi ikna etmek mümkün olmadı. Bana ve ablama bağırarak; “yarın, işinize devam edersiniz. Her ne iş yapıyorsanız! Adamların arabalarının plakalarını yazmak da ne oluyorsa.” kendisiyle gelmemizi yüksek sesle söyledi.
Evden çıkmadan önce anneme hiçbir iş yapmayacağımızı söyledik. Annemde; “tamam” dedi. Patika yoldan, ben ve ablam önden, annem arkamızdan yürümeye başladık. Kayıp suyuna geldiğimizde durduk. Çünkü annemin her zaman oturduğu ve dinlendiği taş kayıp suyunun yanındaydı.
Annem elindeki çantayı yere bırakıp, elini yüzünü yıkadı. Ben ve ablamın kulağı geçen araçlardaydı. Her birini bakıyorduk ama plakalarını bulunduğumuz yerden görmek mümkün olmuyordu
Akşama kadar bahçeli evimizin etrafında dolaştık. Annemde kendine göre bulduğu işleri yaptı. Ne yaptığını bilmem. Çünkü anneme kızmıştık. Bizi işimizden almıştı.
İnce patika yoldan evimize çantalarla, yavaş adımlarla yürüdük. Annemi, önümüze geçirdik. Ancak annem her defasında arkaya bakıp; “çabuk yürüyün. Ne yapıyorsunuz? Hava kararmaya başladı.” Uyarısı geliyordu. Adımlarımızı yapılan uyarılarla sıklaştırdık.
Çocukluk gerçekten çok güzeldi. Bizim araç sayım işimiz hiç bitmez. Dedim ya! Bizim için görevdi. İhtiyaç halleri dışında araç sayım işine ara vermezdik. Bu işten büyük zevk alıyorduk. Aldığımız zevk hiçbir maddiyatla ölçülemezdi.
Yine bir sabah kahvaltıdan sonra görevimizin başına geçtik. O gün üç kişiydik. Dayımın oğlu da bizimle görev yapacaktı. İş bölümü yaptık; birimiz otomobil ve minibüsleri, birimiz otobüsler ve kamyonları, birimizde tırları ve tankerleri sayıp plakalarıyla birlikte deftere yazacak. Büyük bir heyecanla beklemeye başladık.
Geçen her araç, bizim için ayrı bir heyecan demekti. Hangi araç geçiyorsa, “görev senin.”
Gün sonunda herkes kayıt altına aldığı araçları sayıp, rakamı altına yazdı. En çok kim araç kaydettiyse günün birincisiydi.
O yaz tatilinde, şimdi sayısını hatırlamıyorum ama onlarca defter bitirdiğimizi anımsıyorum.