DUYGU KARAHASANOĞLU


     NEREYE GİDİYORUZ

     NEREYE GİDİYORUZ


                               NEREYE GİDİYORUZ

 

                  Güllük gülistanlık ortamda yaşamadığımız aşikar. Herkes her şeyi görür görmez bunu bilemem. Benim bildiği bizzat tanık olduğum bir olaydı.

Zincir marketlerden birine alış veriş için girdim. Rafların arasında dolaşmaya başladım. Kitap satış reyonunu arıyordum. Çok geçmeden satış reyonunu buldum.

Kitapları tek tek elime alıp incelemeye başladım.  O sırada yanımda seksen yaşlarında yaşlı bir adam belirdi. Yüzünde yılların biriktirdiği çizgiler, dudaklarından utanmanın verdiği zor çıkan sözcükler vardı.  Söylediklerini anlamadım. Tekrarlamasını istedim. 

Yaşlı adam sesini biraz daha yüksek çıkartmaya çalıştı. Yorgun ve hasta olduğu her halinden belliydi. Nefes almakta güçlük çekiyordu. Titreyen elleriyle rafları göstererek, “bana pirinç alın. Torunlarım sayılırsınız. Yiyecek istiyorum.” Dedi.

Yüzüne baktım. “tamam” deyip, pirinçlerin satıldığı raflara yöneleceğim sırada mağaza çalışanı gelerek; “durun! Amca benimle gel. Ne istiyorsan bana söyle.” Diyerek yaşlı adamı alıp, yanımdan uzaklaştırdı.   

Mağaza görevlisinin ne yapacağını merak ettiğimden takibe başladım. Mağaza görevlisi,insan çıkmış, yaşlı adama, yiyecek paketi hazırladı ve yaşlı amcaya verdi.

Mağaza görevlisinin yaptığı güzel bir davranıştı. Ancak herkes onun kadar duyarlı olmuyor.    Gelinen noktanın iç açıcı olmadığını görmekteyiz. Pahalılık  aldı başını gidiyor. Tüm fiyatlar katlanarak arttı. Çoğu insan istediğini alamaz duruma geldi.

                          Meslek hastalığı olsa gerek çevremde olan bitenleri izler ve dinlerim. Genç bir kadın okula giden çocuğuyla yürüyordu. Çocuk, bir şey almak için markete yöneldiği sırada kadın bağırdı; “alamayız. Paramız yok.” dedi. Çocuk ısrar edince, kadının sesi daha gür ve sert çıktı. Çok geçmeden çocuğu önüne katıp gözden kayboldu.

Bir anne çocuğuna; “paramız yok alamayız” diyorsa, gelinen durumu siz düşünün. Hayat pahalı! Yaşam kalitesi oldukça düşük. İnsanlar aynı yerde durmaktan asabi sinirli oldu. Kimsenin kimseye tahammülü kalmadı. Maddi manevi bir çöküş yaşandığı açıkça gözler önündedir. Belli kesimin yaşaması demek toplumun tümünün yaşaması anlamını taşımaz.

                        Mültecilere yardım etmek elbette dinen ve ahlak olarak olması gerekenlerdir. Mülteci mülteciliğini bilecek. Hangi ülkede yaşıyorsa, o ülkenin kurallarına riayet edecek. Ben nasıl ilaç alırken, devlete katkı payı ödüyorsam, mülteci de ödeyecek. Sosyal sigortası olmayanlar nasıl ilaç parasını eczaneye ödüyorsa, mülteci de eczaneden aldığı ilaç parasını ödeyecek. Markete gidildiğinde kasada para ödeniyorsa, mültecide aldığı ürünlerin parasını kasada ödeyecek.   

Kısacası; mülteci uzun süre bir ülkede kalmayacak. Ülke vatandaşlarının hakkını gasp etmeyecek. Mülteci kendi öz vatanına geri dönüp, oradaki çarpıklıkları düzeltmek için savaşacak gerekirse vatan uğruna ölecek. Nasıl bizim  atalarımız 1914-1915-1916… savaşıp bu toprakları bize vatan yaptıysa, onlarda şimdi savaşıp, torunlarına bir ülke bırakacak. Bunun başka yolu yok.