DUYGU KARAHASANOĞLU


NE KADAR TOPRAK

İsrail  bir yıldan fazla Filistin topraklarında taş üstüne taş koymadı.


                                          NE KADAR TOPRAK 

 

                                  İsrail  bir yıldan fazla  Filistin topraklarında taş üstüne taş koymadı. Her gün yüzlerce Filistinli İsrail’in ateş toplarında can verdi. 

İsrail ne kana doyuyor ne de, cana!  Ateşli toplarını bu sefer Lübnan’a çevirdi. 23 Eylülden bu yana Lübnan’da hayatını kaybedenlerin sayısı iki bini geçti. 

Bir buçuk milyona yakın Lübnan’lı da, yer değiştimek zorunda kaldı. Ülkeden göç edenlerin sayısı üç yüz bini geçti. 

Netanyahu, Gazzede yaptığı katliamları Lübnan’a taşıdı. Netanyahu’nun hayali vadedilmiş topraklara sahip olmak.  

Savaş her zaman yıkımdır. Hiçbir  zaman insanlık adına iyi bir şey olmaz. 

Netanyahu, olaylara yaklaşırken, sadece kendi koltuğunu ve kendi doğrularını düşünüyor. Yaptığı yıkımları, kıyımları hiç hesaba katmıyor. Anadolu toprakları için de hayal kurmaya başladı. 

Nasıl bir canavar ki, gözü bir başka ülkenin topraklarında.

Her ne kadar İsrail, suçluysa ona destek veren ülkelerde onun kadar suçludur. Hala İsrail’e destek vereceğini açık dille söyleyen ABD, bir gün yaptıklarının bedelini ödeyecek. 

Bu dünyadan kimler  gelip geçmedi ki! 

Her birinin dünya serüvenindeki  bıraktığı izler tarih sayfalarında yer almştır.

                               Bir yıldan fazla Filistinliler kanlı göz yaşı döküyor. Yakınlarını kaybedenler, sakat kalanların ahı hiç mi onları tutmayacak? 

                                Dünya adım adım yeni keşiflere doğru ilerlerken, insanlık adına hiç de, iyi şeyler yapılmıyor. Her ülke ve her dine mensup olanlar, olaylara kendi açılarından bakmaktadır. Sadece kendi ülkesi ve ait olduğu din önem taşımakta.

Aynı topraklarda ve aynı dine, aynı ırka mensup olmayanlar her daim güçlü ülkeler tarafından sömürülmektedir. 

Tolstoy’un “İnsan Ne ile Yaşar” adlı hikayesnde çiftçi Pahom’un ibretlik öyküsü; 

“Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir.

Pahom’a;

“Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar yürüyerek yada koşarak ulaştığın bütün yerler senindir fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım. Seni başladığın yerde görmek istiyorum. Yoksa bütün hakkını kaybedersin”der.

Pahom, güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir arazi dikkatini çeker orayı da almak için koşmaya başlar.

Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Vakit epey geçmiş. Daha hızlı koşar, koşar, ama artık kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir anda yere yığılır  ve bir daha kalkamaz… Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der.

“Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”